Yurtta Barış Dünyada Barış

Yazar :

Gülçin Vardarcı yazdı

Değerli Urla Haber okuyucuları biliyor musunuz, ben bu hayatta ailemden sonra dünyayı iyilikle ve kararlılıkla dönüştürmüş, olumlu olarak değiştirmiş olan Mustafa Kemal Atatürk’e hayranım. Bugün bu yazdıklarımı kolaylıkla okuyabiliyorsanız Latin Alfabesini bizlere sunan Atatürk’ün vizyonerliği ve devrimleri sayesindedir. Ben de bir Türk kadını olarak yaşadıklarımı sizlerle paylaşabiliyorsam yine Atatürk’ün kadınlara verdiği o çok özel değer sayesindedir. Olmasaydı olmazdık! Olmasaydı olamazdık! Ama varsayalım ki yine de her şeye rağmen bir şekilde var oldum, kim bilir belki de benim ismim bile kadın olduğum için ailede ikinci ya da dördüncü diye anılacak veya hala bu devirde bile kimliğimi arar durumda olabilecektim. Kendisine ben ve tüm hemcinslerim adına teşekkür borçluyum.

Bu yazımda Başkomutan, Baş Öğretmen, Ulu Önder, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sevdiği yemeklerden bahsetmek istiyorum. Arşivlere bakarken fark ettiğim en önemli ve en hazin eksikliğin Atatürk’ün hayatında hiç enginar yememiş olması oldu. Bizler güzel Urla’mızda gelenekselleşen Enginar Festivalleri bile düzenlerken şimdiye kadar ülkemizde yaşamış en değerli kişilerden biri olan Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün en son arzusu olan bu olağanüstü sebzeyi, enginarı yiyemeden aramızdan ayrılması beni derinden etkiledi. O zamanlar enginarın değeri bu kadar bilinmiyor olmalı ki karaciğer rahatsızlığından kaybettiğimiz Atamızın enginar ile şifalanabileceği ihtimali bile bugüne kadar hiç konuşulmadı. Oysa günümüzde çiçekleri yemek olarak yenen bu sebzenin taze yaprakları ve kökleri ilaç sanayiinde kullanılıyor ve karaciğer rahatsızlıklarında adeta cankurtaran vazifesi görüyor. Onkologların tavsiyesi ile yapraklarını kullanarak yapılan enginar çayı ise şifa kaynağıdır.

Atamız gibi Yalova’daki köşkün bahçesinde kuşkonmaz yetiştirtecek ve onu haşlanmış olarak sofrasında ikram ettirecek kadar Avrupai bir liderin enginarın mucizevi şifa gücünden haberdar olmaması da çok üzücü. Hasta yatağındayken yaverine hiç enginar yemediğinden bahsedince Anadolu’dan sipariş edilen enginarlar sağlığında yetişememiş. Tadını çok merak ettiği bu sebzeyi yiyemeden gözlerini kapatıp aramızdan ayrıldığını yaverinin anlattıklarından biliyoruz. Düşünün ki savaş zamanı en son asker yemeğini yemeden kendi tabağındakilere dokunmayacak kadar özverili bir komutandı o. Hep az yemesiyle bilinen Atatürk, sofradan genellikle tok kalkmazmış. Atatürk’ün aşçısının notlarına bakılırsa kahvaltı alışkanlığı yoğurt ve 1-2 dilim ekmek ile sürermiş. O zamanlar tabii ki Glüten diye bir kavram da hiç bilinmiyormuş, sabahları bazen ayran ile ekmeğini yer ve üstüne kahvesini içermiş. Aşçısının aktardığına göre kimi zaman ama pek nadir peynirli omlet ile kahvaltı yaparmış. Ata’mızın sevdiği ‘yağlı fasulye’ dediği etsiz kuru fasulye askeri öğrencilik yıllarına ait bir alışkanlığıymış. Aşçısından bu karavana yemeğini sık sık pişirmesini istermiş. Tabii ki yanında da pirinç pilavı ile. Glütensiz diyete de en çok uyan bu lezzetli yiyecekler aslında Türk mutfağının da vazgeçilmezlerindendir. Hepimiz gibi anne yemeğinin tadı damağında kalmış olmalı ki Selanik usulü ıspanaklı böreği çok severmiş.

Sofra adabı Ata’mızın çok değer verdiği bir kavram olmuş ülkesini ziyaret eden krallara da ziyafetler vermiş. ATA’mız Ege mutfağının zeytinyağı ile pişirilen sağlıklı yiyeceklerinden biri olan favayı çok severmiş bakla ile pişirilen fava şimdilerde glütensiz mutfağın baş yemeğidir ve özenle pişirilmiş karnıyarık da Ata’mızın çok sevdiği yiyeceklerdenmiş.

Etli bamya yemeği ile de sağlıklı yiyeceklere şans tanımasını bizlere yaveri anlatıyor. Tatlı olarak nadiren de olsa irmik helvasını istediğini arşivlerden öğrendik. Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk aslında sade sofralarda yemek yemeği tercih edermiş. Beyaz leblebiyi ve kavunu da çok severmiş. Günde 10-12 Türk kahvesi içermiş. Davetlerde çok özenli ve şık giyinirmiş ve hatta yanındaki yardımcılarına da aynı özenli kıyafetleri giymelerini rica ederek ‘ben lideriniz olabilirim ama sizler bu ülkenin esas sahiplerisiniz’ diyerek onları onore eder ve motivasyonlarını artırırmış.

Sofrasına davet ettiği dönemin ileri gelenleri, diplomatlar, yazarlar, sanatçılar ATA’mızın muhabbetinin de çok güzel olduğunu anlatmışlar. Yurt içi gezileri sırasında mütevazi kişiliğiyle kendisine ikram edilen yiyecekleri asla geri çevirmediğini de biliyoruz. Bizler Atatürk ilke ve inkılaplarını mümkün mertebe kendimizde, ailemizde, iş hayatımızda, evlatlarımızda tatbik ederek yaşıyoruz. En doğru yolun tarifini bizlere verdiği için minnettarız.

Zeytinyağlı Enginar

Bu yıl Cumhuriyetimizin 100. yılı kutlamaları vesilesiyle Ata’mızın sağlığında yemeğe fırsatı bulamadığı Zeytinyağlı Enginarın tarifini çok duygulanarak ve gözyaşları içinde sizlere vermek istiyorum.

Sözlerime kendi, hayatımdan bir anekdotla devam etmek istiyorum. İzmirli duayen yardımsever İş Adamı Salih İşgören ile 20 yıl Urla Belediye avukatlığı görevini başarıyla üstlenen merhum babam Avukat Yavuz Berker’in çocukluk arkadaşıydı. Birgün bir sohbet sırasında Salih Amca benim annemden övgüyle söz ederek ‘Atatürk gibi ve senin annen Nesrin Berker gibi insanlar bu dünyaya her zaman gelmezler’ demişti. Annem için yaptığı bu iltifat ile anneciğimin en severek pişirdiği, aile soframızın olmazsa olmazı zeytinyağlı enginar yemeğinin tarifini yüce Atatürk için yazmak istiyorum. Bense şimdilerde bu tarifte enginarlar kararmasın diye enginarları koyduğum limonlu suyun içinde glütensiz un kullanıyorum.

Oğlumun Otizmini hekimlerden önce fark eden ve isabetli stratejiyle oğlumun şifalanmasına katkıda bulunarak, bizim kendi kurtuluş savaşımızı başlatan saygıdeğer anneciğim Nesrin Berker usulü Zeytinyağlı Enginar:

Malzemeler: 5-6 enginar, 4 -5 limon, 1 demet taze soğan, 1 demet dere otu, 2-3 havuç, 2-3 orta boy patates, 150 gram bezelye, 1 çay fincanı sızma zeytinyağı, 1-2 çorba kaşığı (glütensiz un) & Su.

Yapılışı: Yıkanmış olan enginarların baş kısmındaki sert olan dış yaprakları kopartılır, sapı kesilir, içinde olan tüyler kaşık yardımıyla çıkartılıp atılır, diğer enginarlar hazırlanırken kararmasın diye limon, un ve su ile dolu kaba konur. Sapların içindeki öz de soyularak çıkartılır. Sırayla havuç, patates, bezelye ve enginarlar ayrı ayrı kaplarda haşlanır. Havuç, patates, bezelye ve enginar biraz yumuşayınca zeytinyağı ve limon, taze soğan, biraz tuz ile birlikte bir başka tencerede yeniden pişirilir. Üstüne dereotu koyarak servis edilir. Afiyet olsun.

Not: Eğer ayıklanmış enginar çanağı satın alırsanız pişirme işiniz daha da kolaylaşır:)  

Yüce Atatürk’ün ‘Yurtta Barış Dünya’da Barış’ sözünün ne kadar gerekli olduğunu son zamanlarda ülkemizde ve dünyadaki sıcak gelişmeler ile yeniden anladık. Temennim annelerin gözyaşı dinsin ve tüm dünyamızda barış sağlansın! 

Etiketler :
Kategori :
GenelaGündemaSiyaset

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir