Urla Haber olarak bu hafta, içimizden birini, Mimar-Yazar bir hemşehrimizi konuk etmek istedik sayfalarımıza… Hem Urla’yı iyi tanıyan, hem de mesleki bilgisiyle bizlere ışık tutacak olan biri: Mimar-Yazar Sedef Tunçağ… Sedef Hanıma hem Urla ile ilgili yazdığı iki kitabı sorduk hem de Urla’nın mimari yapısını…
Kitabınızda Urla’ya ait hangi içeriklerden bahsettiniz?
Bu kitabın ana amacı, merkezinde Urla’nın bulunduğu yarımadayı çerçeveleyerek, Yarımada ve Urla’yı ilk yerleşimin ortaya çıktığı dönemden bu yana irdelemek, anlamak, dolaylı ya da dolaysız etkilendiği derin birikimi tarihsel bir bütün içinde görebilmekti. Ayrıca Yarımada ve Urla hakkında edindiğimiz dağınık bilgilerin derlenip tarihsel akışın anlaşılır kılınmasını sağlamaktı. Böylece kurulduğu günden bugüne tarih boyunca kasabanın yaşadığı olayları her yönüyle birbirine değdiği noktalarda yorumlayarak bugüne getiren bir metin ortaya çıktı.
Kitabın oluşum aşaması ve çıkış noktasında sizi tetikleyen nedir?
“Yaşadığımız coğrafyayı tanıyor muyuz? Yaşadığımız yerin geçmişini biliyor muyuz? Bu toprakların eski sahipleri nereden gelip nereye gittiler, hangi uygarlıkları kurdular, nasıl yaşadılar, egemen güçlerle ve komşularıyla ilişkileri nasıldı, arkalarında nasıl bir birikim bıraktılar?” Bu soruların cevabını aramak yola çıkış amacım oldu.
Bulunduğum yerin tarihini, coğrafyasını, taşını toprağını öğrenmek, gelmişi geçmişini araştırmak beni hep heyecanlandırır. Urla da bildiğim coğrafya, bildiğim deniz, bildiğim gökyüzü olmasına karşın hakkında çok ama çok bilmediğim şey olduğunun farkına vardım. Aslında bu kitabı önce kendim için yazdım, yazarken de çok zenginleştim.
Kendi arşiviniz mi mevcut? Yoksa başka arşivlerden de yararlandınız mı?
Bu benim Urla ile ilgili 2. Kitabım. 2003 yılında basılan “Bir Varmış Urla” kitabım kurtuluştan sonraki dönemi kapsıyordu ve Urlalılarla yapılan sözlü tarih çalışmasına dayanıyordu. Artık sadece sahaflarda bulunabiliyor. İkinci kitabım için araştırmaya başladığımda fark ettim ki Urla hakkında derli toplu bir bilgi yok. Olan bilgiler çok dağınık ve pek çoğu akademik dil ile yazılmış, anlaşılması hayli zor metinler. Araştırma uzun ve aralıklı bir süreç oldu. Merak ettiğim bütün metinleri okudum. Yavaş yavaş önemli bir arşiv birikimim oldu. Çalışmam sonunda uzun süren arşiv taramasıyla hayat bulan, Urla’yı biçimlendiren, olayların akışıyla bütünleşen kolay okunabilir bir metin ortaya çıktı.
Urla’nın yapısı, evlerine ve dayanıklılığına dair değerlendirmeleriniz nelerdir?
Ben 2020 yılından buyana URLAEVLERİ instagram hesabından Urla’nın eski yerleşim alanları, eski yapı stoğu ve yeni gelişimi konusunda birikimlerimi aktarıyorum.
Bugün 6 Şubat “Büyük Kahramanmaraş Depremi”ni deneyleyen tüm Türkiye deprem kuşağı ile çerçevelenmiş bir ortamda yaşadığını biliyor. Bir hafta içinde çok şey öğrendik. Bundan böyle yapılarımıza yepyeni bir gözle bakmayı da öğreneceğiz çünkü doğa hepimizin deprem gerçeği ile yaşamamız gerektiğini çok çarpıcı ve acı bir biçimde yüzümüze çarptı.
Urlalı deprem gerçeğini iyi tanır. Yüzyıllar boyunca çeşitli zamanlarda Seferihisar fayı ve Karaburun fayının ürettiği depremlerle yüzleşmiş ve yıkımlarla karşılaşmış; bildiğimiz ve anıları bugünlere ulaşmış meşhur 1883 Sakız depreminin yıkımlarını yaşamış. O günlerde kasabada en güçlü yapılar olarak kabul edilen camiler, kiliseler ciddi zarar görmüş. İki katlı taş ve bağdadi usulüyle yapılmış, genel olarak depremde esnek davranış gösteren yapılar yer yer göçmüş.
Hatta bu depreme ilişkin Yeni Konak diye bilinen belediye binasının bugün hala belleklerde canlı olan bir hikayesi de var. Yeni Konak’ta yaşayan Urla’nın önde gelen üzüm tüccarlarından olan iki kardeş Sakız adasına gittikleri gece büyük depremi yaşamışlar. Kaldıkları binadan korkuyla dışarı fırladıklarında arkalarından yapının büyük bir gürültüyle yıkıldığına şahit olmuşlar. Bu korku dolu deneyi yaşadıktan sonra Urla’ya döndüklerinde yaşadıkları üç katlı konağın bir katını yıkmaya karar vermişler.
Urla en son 2003, 2017 ve 2020 yıllarında depremi derinden hissetti. 2003 yılında yaşanan depremde binalar, camiler çatladı, zarar gördü. En gözle görünen yıkım Zafer caddesinde Akşam Kız Sanat Okulu olarak kullanılan 19. yüzyıl sonu yapısının kalkan duvarının komşu binanın üzerine yıkılması oldu. Daha sonra kalkan duvarı bir güçlendirme projesi dahilinde bina ile birlikte onarıldı.
Bu gözle Urla’nın eski yapı stoğuna bakacak olursak 19.yüzyıl sonu yapıları bugüne kadar yaşanan depremlerde zarar görmüş ancak yıkılmamış. Cumhuriyetle birlikte yapılan betonarme-yığma “karma” yöntemle yapılan iki katlı yapılar yapım hatası olmadıkça zarar görmemiş. Yeni yapılan binaların da yönetmeliklerle uyum içinde yapıldıklarını izliyoruz.
Dileğimiz o dur ki doğa ile kucak kucağa olduğumuz Urla’da yaşadığımız mekanları sığacağımız kadar büyük seçerek daha büyük gökyüzüne yer ayırmak olur.
Kısacası “sığacağımız kadar ev, göz alabildiğine mavi gökyüzü”




