“Her şeyde vicdan sahibi olmayan kişiye hiçbir şeyde güvenme.”
– Laurence Sterne
Depremin moral bozukluğunu stresini yaşarken yetmezmiş gibi deprem bölgesinde yaşanan sel felaketi ile sarsıldık.
Urfa’da sel sularına kapılan ve yardım isteyen birine elini uzatmak yerine, videosunu çeken ve bunu sosyal medya hesaplarında paylaşan insan müsveddesini görünce insanlığımdan utandım. Sel sularına kapılıp sürüklenen sadece o vatandaş değildi yerin dibine batası vicdansızlık ve merhametsizlikti. Benim hemşehrilerim hangi ara bu kadar insanlıktan çıktı? Her kitabında merhameti öven dinlerin doğduğu bu topraklar ne zaman bu kadar merhametsizleşti ne zaman?
Günümüz toplumunun temel problemlerinden biri, bireylerin rasyonalite ile birlikte merhameti de bir kenara bırakmış olmasıdır.
Merhamet, sağlıklı bir toplumsal iletişimin olmaz ise olmazı ve empati olgusunun varlığı açısından en önemli değerdir. İnsanı insan yapan en önemli duygulardan ikisi merhamet ve vicdan değil midir?
Bireyi buna iten ise, neo liberalizmin yıkıcı rekabet ve tüketim nosyonlarıdır. Modern yaşamın kristalleştirdiği yaşamlarımız, eski samimiyetinden uzaklaştı. Duygu ve duygusallık geride kalırken akıl ise satıla bilirin ne olduğunu keşfetme mekanizmasına dönüştü.
Son yıllarda iyice belirginleşen toplumsal yapının tümüyle çürüdüğü realitesi dijital toplumla iyice çığırından çıkmıştır.
Facebook,Twitter ve Instagram,Tik-Tok gibi yeni medya araçları ekseriyetle iki grup tarafından kullanılmaktadır. Bunlardan birincisi tespitçilerdir. Bu grup ciddi tespitler yaparak toplumu bilgilendirme ya da kendi bilgilerini öne çıkarma eğilimindedir.
Bir diğer grup da kafasını takipçi, izlenme sayısı ile bozmuş güruh. Bu tabakaya göre toplumda meydana gelen her olay ve olgu bir oyuna dönüşebilir. Deprem bölgesinde gördüğümüz kepazelikler ve Urfa örneğindeki sel bile. Bu gruptakilerin paylaşımlarının içeriğini eğlence odaklı komik bakış açıları ve videolu fotoğraflı iletiler oluşturmaktadır. Oysa felaketlerde onlar için içerik malzemesi olmuş gördük öğrendik.
Dijital ortamlar ya salt aklı ya da güldürüyü merkeze yerleştirirken akıl ve merhametin birbirlerine olan uzaklıklarını arttırmaktadır. Oysa demokrasinin işlerliği için hem rasyonalite yani akıl hem de sağduyu elzemdir. Merhameti dışarıda bırakmış bir rasyonalizm “kötülüğü sıradanlaştırabilir”
Bu yüzden tüm toplumsal kurum, grup ve yapıların merhamet ile aklı bir araya getirebilecek bir kamuoyunun oluşmasına yönelik adımlar atması gerekiyor. Karşılıklı empati ile bilimi dışarıda bırakmayarak ve sağduyudan da vazgeçmeyerek ötekileştirici tümdengelimleri bir kenara bırakmak gerekiyor.
Formülü ise çok boyutlu ve nitelikli bir toplumsal eğitim reformundan geçmektedir. Son yıllarda yaşadığımız felaketler ve tüm olaylar, toplumsal krizlerin kaynağının sadece ekonomik ve teknolojik zayıflık olmadığını aksine bu zayıflıkların insanların karakter zayıflıklarına bağlı olduğunu göstermedi mi? Asıl sorunun kalitesiz eğitim ve akılcı bir duyarlılık yetersizliği olduğunu ve bunun bilinçli olarak yaratıldığını göremezsek aydınlanamayız.
Aydınlıkta kaybolmuş merhameti; Karanlıkta bulamazsın.