Dinlediğinde kalbini sızlatan, bir cümlesiyle bile içini burkan bazı şarkılar vardır hani. En coşkulu olduğun zamanlarda dahi kulağına çalındığı vakit gözlerini dolduran, ruhuna kara bulutları indiren parçalar. Farkında olmadan eşlik etmeye başladığın ve kendini bırakıp şarkının girdabında kaybolduğun o hüzünlü besteler…
“Kimseye etmem şikayet” işte tam da böyle bir şarkı. Müzeyen Senar, Şevval Sam, Sertab Erener, Funda Arar gibi şarkıcıların yanı sıra Kartallar Yüksek Uçar dizisinin bir bölümünde Sadri Alışık’ın da seslendirdiği nihavent makamındaki Klasik Türk Müziği eseri. Şarkının sözlerini yazan İhsan Raif Hanım’ın bir haykırışıdır aslında bu şarkı. 1800’lü yılların sonunda henüz 13 yaşında olan bir kız çocuğunun ellerinden kayıp giden gelecek hayallerine bir atıftır.
Hayaller ülkesi Taş Konak’ta geçen mutlu bir çocukluk
İkinci Abdülhamit döneminin tanınmış vezirlerinden biri olan Mehmet Raif Köse’nin valilik görevi nedeniyle Beyrut’ta dünyaya gözlerini açan İhsan Raif, çocukluk yıllarını Adana’da geçirir. Yine babasının görevi sebebiyle 12 yaşındayken İstanbul’a taşınırlar ve yaşanan hazin öykü de bu şekilde başlar. Varlıklı bir ailenin kızı olması ve babasının gösterdiği ilgiyle müzik, edebiyat ve Fransızca dersleri alır. Edebiyata oldukça fazla ilgi duyar. Taş Konak’ta mutlu bir çocukluk yaşayan İhsan Raif o zamanları “O günler başka bir semâ altında, tomurcuk güllerin açtığı, uçarı gönüllerin coştuğu hayal ülkesiydi” diye hüzünle anar ve “şiirin, musikinin, sanatın beslendiği edebiyat mekânı” olarak anlatır.
Bir çocuğun duyulmayan çığlıkları
İhsan Raif, kız kardeşi Belkıs ile oyun oynadığı bir gün tanımadığı bir adam konaktaki Mısırlı Arap bacıları kandırarak içeri dalar. Bu adam küçük kızın çocukluğunu ve gençliğini çalacak olan Reji Memuru Mehmet Ali’dir. Daha önce hiç görmediği bu kişi İhsan Raif’i kaçırmaya çalışır fakat çocukların çığlıklarıyla İhsan’a hiç dokunamadan oradan kaçar. Bu olay onun ızdırap dolu günler yaşamasına neden olur çünkü babası çıkan dedikodular yüzünden henüz küçük bir çocuk olan kızını bu adamla evlendirmeye kalkar. İhsan Raif günlerce göz yaşı döker, karısı Servet Hanım haftalarca yalvarır fakat Mehmet Raif’in kararı değişmez. Saltanat mensuplarıyla denk eğitimler alan bu kız çocuğu, başka bir kadınla birliktelik yaşamasına ve çocuğu olmasına rağmen 24 yaşındaki bu adamla zorla evlendirilir ve İzmir’e gelin olarak gönderilir.
Acıyla perçinlenmiş bir şarkı
1890 yılının mayıs ayında henüz 13 yaşındayken vapura bindirilip İzmir’e sürgün edilen İhsan Raif, çocukluğunu emanet ettiği İstanbul’a son kez bakar. Öyle ya uzun yıllar bir daha göremeyecektir bu şehri. Evliliğinin üçüncü ayında hamile kalır. 14’ünde çocuğu olur. Çocukken çocuğu olan İhsan’ın evliliği doğal olarak iyi gitmez. Çocukluğunu çaldığı küçük kızın zorla kurdurulan yeni dünyasını da mahveder Mehmet Ali. İstanbul’dan gelen mektup ile diğer kadınının ve çocuğun olduğunu öğrenen İhsan Raif kaleminden işte o kederli cümleler dökülür.
Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime,
Titrerim mücrim (suçlu) gibi baktıkça istikbalime,
Perde-i zulmet (karanlık perdesi) çekilmiş korkarım ikbalime,
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime.
Geç kalmış mutluluk, erken gelen ölüm
Yaşadığı onca kötü şeye rağmen mutlu olmayı düşleyen ve bunun için çabalayan İhsan Raif, kocası için şöyle söylemiştir. “Kadehlerde içip dağıtacağına bana bir yudum aşkını verse, dünyanın dönüşü, hayatın akışı değişirdi…”
Başka kadınlarla birlikte olmaya devam eden ve alkole düşkün kocasından 14 yıl sonra ailesini ikna ederek kurtulur İhsan Raif. Bu süreçte 3 tane çocuğu olur. İkinci evliliğini 32 yaşında yapar ama kocası itaat göstergesi olarak elini öptürmeye çalışması yüzünden evliliği yalnızca bir gün sürer. Üçüncü evliliği bir aşk evliliği olur nihayetinde. 1914 yılında 35 yaşında Taş Konak’ta yazar Şahabettin Süleyman ile nikâhı kıyılır. Edebiyat dünyasında şiirleriyle kendine bir yer edinir. Yahya Kemal’den, Ruşen Eşref’e, Fazıl Ahmet’ten Ahmet Haşim’e geniş bir entelektüel çevre edinir. Konakta edebiyat partileri düzenler, şiirler okunur, müzikler icraat edilir. 1921 yılında çıktıkları Avrupa seyahatinde eşi gribe yakalanarak beklenmedik şekilde ölene kadar çok mutlu bir evliliği olur. Yas döneminde yanında olan ve onun için Müslüman olarak Hüsrev ismini alan Fransız Bell ile dördüncü olan son evliliğini 42 yaşında yapar. Taş Konağı kiraya veren çift İsviçre’ye yerleşir. Zürih’te göl kenarında yaşayan İhsan Raif bir gün karın sancılarıyla hastaneye kaldırılır. Apandisit olduğu anlaşılan ve ameliyat masasından kalkamayan şair gözlerini hayata yumar. 28 Mayıs 1926 yılında 49 yaşında Aşiyan’a defnedilen İhsan Raif, ardında büyük acılar yaşayan Hüsrev’i bırakır ve Fransız aşık o tarihten itibaren sırra kadem basar.
NOT
Kurtuluş Savaşı sırasındaki mitinglerde, ateşli nutuklar ve şiirlerle milli mücadeleye destek veren İhsan Raif, hece veznini kullanan ilk Türk kadın şairdir. Yoğun duygular ve aşk içerek kadınsı şiirlerinin birçoğu kendisi ve başka sanatçılar tarafından bestelenmiştir. O yıllar yaşadığı Taş Konak ise şimdilerde Şişli Kaymakamlığı olarak kullanılmaktadır.
Eserleri:
• Gözyaşları (1914)
• Kadın ve Vatan (1914)
• Ağlarım