Urla’nın 10 binli, 20 binli nüfusa sahip olduğu yılları hatırlayanlar bilir. İlçemizde çok değerli doktorlarımız vardı… Mesela Dr. Musta Bey (Mustafa Reşit Aydın), mesela Dr. Önder Bey (Önder Aşık), mesela Dr. Mehmet Bey (Mehmet Cağaloğlu).
Başka hekimlerimiz de vardı mutlaka ama hepsinin ortak özellikleri de yaz-kış, yağmur-çamur demeden ihtiyacı olanların yanına koşmalarıydı… Hepsini rahmetle ve minnetle anıyoruz…
Bu özverili sağlık ordusunun arasında bir kişi vardı ki, tedavi ederken, doğum yaptırırken, kırık kolu alçıya alırken yüzü hep güler, hastaya ailesinden biri gibi davranır, acının hafiflemesini sağlardı:
Tabii ki Melahat Ebe… Melahat Aşkın…

Düşündük ki bu sayımızda Urla’nın neredeyse tamamının tanıyıp hatırladığı Melahat Ebe’yi sayfalarımıza konuk edersek, onu anmak isteyenlere de yardımcı olacağız.
Bu nedenle, sevgili Emin Aşkın’ın kapısını çaldık ve bize, en yakınından birisi, yeğeni olarak Melahat Ebe’yi anlatmasını istedik.

İşte Emin Aşkın’ın kaleminden, anılarla dolu bir Melahat Ebe belgeseli:
Merhaba
Bu sayfada kendini urla ve Urlalılara adamış gerçek bir emekçi, sağlıkçı kadın Melahat ebenin (Melahat Aşkın) yaşam öyküsünü sizlerle paylaşmak istedim.
Melahat ebe benim halam olmakla birlikte biyolojik annemden sonraki ikinci annemdir. Beni en az öz annem kadar seven ve dolayısıyla beni yanına alıp okutup büyütendir. Eğitimimde hep onun yaşamını örnek alarak büyüdüm ve tüm yaşamımda örnek almaya devam ettim.

Melahat ebe Urla’nın eşraflarından kahveci Emin bey ve eşi Radiye hanımın en küçük çocukları olarak 1923 yılında doğmuş. Rüştiye mektebinden sonra hep öğretmen olmak istemiş, ancak kendisinin ve öğretmenlerinin ısrarına rağmen babasını ikna edememiş. Urla’da açılan Singer kumpanyasının dikiş, nakış kursuna katılarak eğitmen olmuş. Aynı kuruluşta eğitmenliğe başlamış. Bu arada arkadaşlarının ebe okuluna gideceğini öğrenince bu sefer babasını ikna ederek Balıkesir ebe okulunun yolunu tutmuş. 1942 yılında Urla’ya bağlı Uzunkuyu ve çevresindeki yedi köye görevlendirilmiş.

Genç yaşta göreve başlayan Melahat ebe, beş altı yıl at üstünde görevini en iyi şekilde yerine getirmiş. Köylerden muhtar veya bekçi ve at sahibi yedek atla gelip doğum veya diğer hastalıklar için evden alıp sonra yine aynı şekilde geriye getirirlermiş. 1950 yıllara doğru köye gelen bir traktörün ona hep bu günkü son model lüks arabalardan daha lüks geldiğini anlatırdı. Bu ara babasını kaybeden Melahat ebe annesini ve abisinin oğlunu (Ersin Aşkın) yanına alarak yaşamaya devam eder. 1959 yılında İstanbul Zeynep Kamil hastanesine hemşirelik kursuna katılıp ebe-hemşire olarak döner.

Ancak kısa bir süre sonra İzmir dışında bir hastaneye tayini çıkar. On yedi yıl hizmet verdiği bu insanları ve ailesini bırakarak gidemeyeceğini düşünerek istifa etmek için yola çıkar. Otobüste üzgün ve ağlamaklıdır. Aynı otobüste bulunan Barbaroslu Süleyman bey durumu öğrenince biz ebemizi hiçbir yere göndermeyiz deyip istifadan vazgeçirip gerekli girişimleri yaparak tayinini durdurup Urla Devlet Hastanesi’ne atanmasını sağlar.

İşte bu andan itibaren Urlalıarın en büyük kazancı gerçek bir emekçi kadına ve yüreği görev aşkı ile dolu bir sağlıkçıya sahip olmuştur. 1977 yılına kadar Urla hastanesinde, 2000 yılına kadar da evinde güler yüzüyle Urlalılara hizmet etmiştir. Bu arada 1972 yılında annesini ve abisini 1988 yılında da ablasını kaybederek tekrar yalnız yaşamaya başlamıştır. 2000 yılına doğru bir gözü kapanmış diğeri son anda kurtarılmış ve Melahat ebenin görevi sonlanmıştı.

Melahat ebe 1942-1959 arası Uzunkuyu ve köylerinde girmediği ev hizmet vermediği kişi kalmamıştır. Bu tarihler arası doğan çocukların büyük bir çoğunluğunun ebesidir. Bu hizmetleri yaparken ekonomiyi hiç düşünmemiştir. Hizmet verdiği kişilerin omuzlarını okşayarak güler yüzle geçmiş olsun demiştir. Burada kendi anlatımlarından, benim yaşadıklarımdan ve Urlalıların anlattıklarından örnekler vermek isterim. Dışarı çıkamayacak kadar hasta olanlara evde ziyaret ederek iğnelerini yapar ilaçlarını takip eder genellikle hiçbir ücret talep etmez ve almazdı.

*Kendi anlatımıyla: İki gün iki gece hiç uyumamış üçüncü günü akşam üzeri evde olan bir hastaya iğne yapıp dönerken Urla’da köprübaşı denen yerde yürürken içi geçmiş resmen. Canı yansın diye saçını çekerek hastaneye gidip doğum hariç dünya yansa beni kaldırmayın deyip yatıyor.
*Kendi anlatımı ve gördüğüm: Bir gün kum denizinde boğulma olayı yaşıyor. Ailesi hastaneye yetiştirir Melahat ebe üstün bir gayret gösterip gerekli müdahaleleri yapıp oksijen tüpüne bağlayıp ambulansla İzmir Çocuk Hastanesi’ne çocuğun başında giderken çocuk Güzelbahçe’de biraz kendine gelir. Melahat ebe çok sevinir ve hastaneye de yetiştirilir. Bir müddet sonra ailesi Urla’ya gelerek Melahat ebeye teşekkür edip ciddi bir para vermek isterler. Almaz ancak aile zorla bırakıp ayrılırlar. Ben bu parayı almam görevimi yaptım yediremem der. Parayı alıp Urla’daki arasta çarşısına gider. O zaman geceleri elektrikler kesilmektedir. Önce gaz lambası sonra o tarihlerde kullanılan tahta takunyalar, çarşaf, yastık kılıfı, bayrak alıp hastaneye döner. Son kalan paraları da personel İsmail amcaya verip tüm personele kahve söyleyip parayı bitirir.

*Kendi anlatımıyla: Bir gün evdeki doğumda bebeğin kalbi durmuş vaziyette doğuyor. Melahat ebe ev sahiplerine hemen bir sıcak su hazırlamalarını söylüyor. Bebeği bir sıcak suya bir soğuk suya birkaç defa batırıyor, kalp masajı yapıp nefes veriyor bir iğne yapıyor. Biraz sonra bebek ağlamaya başlıyor çocuğu bize ziyarete getirdiklerinde ben de hep duyardım bu çocuk bizim değil senin çünkü onu sen yaşattın derlerdi.
*Bir Urlalının anlatımıyla: hastaneye yakın bir yerde bulunan kundura tamircisi Hüseyin usta parmağını kopma noktasında keser. Melahat ebe yerine diker tedavi eder, kısa zamanda iyileşir ve Melahat ebe dükkanın önünden her geçişte Hüseyin usta parmağını kaldırarak teşekkür eder.
*Yine Urla’dan rahmetli Harun arkadaş anlatırdı: çocukken hastalanır doktor yirmi tane iğne verir. Durumumuz yok iğneye başladığımızda babam Melahat ebeye sorar bitince ne kadar vereceğiz Melahat ebe cevap verir sorduğun şeye bak hele yapalım çocuk iyileşsin son iğnede tavukların altında beş, altı yumurta varsa getirirsin yoksa canın sağ olsun yeter ki çocuk iyileşsin.
*Kendi ve yeğeni Zerrin Gürpınar’ın anlatımıyla: 2000 yıllarda göz ameliyatından dolayı Urla iskelede yeğeni Zerrin’in yanında kalmaktadır. İstanbul’dan elli yaşlarında bir kadın gelerek Melahat ebeyi aramaktadır. Evde olmadığını öğrenince iskeledeki adresi alıp oraya gidiyor. Melahat ebeyi görünce boynuna sarılıp ağlamaya başlıyor. Sakinleşince anlatmaya başlıyor. Elini göstererek bu eli sen yarattın diyor ve asıl konuya giriyor on üç yaşlarında iken bir yara ve bakılmadığından elim çok kötü oldu diyor. Annemle İzmir’de bir iki hastaneye gittik elimi kesebileceklerini söylediler Urla’ya döndük diyor. Hem annesi hem kendisi ağlayarak Melahat ebeye gitmişler. Melahat ebe durun bir de biz bakalım diyerek tedavi edelim demiş. Bir aydan fazla her gün en az bir saat bazen iki saat uğraşıp ilaçlı sulara yatırıp cımbızla çürüyen hücreleri temizleyip ilaçlarla ve bitkisel ilaçlarla tedaviye devam etmiş ve neticede yeni hücreler gelişmeye başlamış. Uzun bir zaman içerisinde eli kurtulmuş. O ile de yaptığı örgüler ve çeşitli örtüleri, dantelleri hediye olarak getirmiş.
*Yine Urla’da iyi tanınan araba-motor tamircisi Murat ustanın (fin fin Murat) anlatımıyla: 1968 yılında ilkokuldan mezun olunca Urla’da araba tamircisi Eşref ustanın yanına çırak olarak girer. Bir kamyon altında ustanın çekici yanlış vurmasıyla seçe parmağı kopma noktasındadır. Deri tutmaktadır sadece. Hastaneye giderler Melahat ebe parmağı yerine öyle bir oturtur ve diker ve çok iyi bir şekilde sabitleyerek sarar ve iyi bir tedavi ile iyileşir ancak tam kapanmaz. Melahat ebe merak etme zaman içinde tam kapanır açılır der ve uzun bir zamanda gerçekleşiyor parmak görevini tam yapıyor.
*Yine Urlalıların anlatımı ve benim yaşadıklarım: Melahat ebe evlere gittiği doğumlarda kendi götürdüğü ve doğumda kullandığı malzeme, ilaçların masrafını bile ailenin durumuna bakar müsait değillerse asla almazdı. Hatta bazı doğumlarda eve gelip çarşaf ve havlu gibi malzemelerden götürürdü veya aile yalnız ve kadın yemek yapacak durumda değilse yine eve gelir en azından bir çorba yaparak götürürdü.
*Benim fiilen yaşadığım: bir ara uzun müddet personel azlığından Melahat ebe hastanede eczaneye, polikliniğe, yatan hastalara, doğumlara ve günlük mutfak düzenini idare etmektedir. Yani 24 saat 7 gün ful çalışmakta ve eve gelememektedir. Biz de gözleri görmeyen babaannemle iki kişi yaşamaktaydık. Ancak çamaşırların yıkanması lazım tabi ki o tarihte çamaşır makinası yok. Melahat ebe hastanenin hiçbir malzemesini kullanmazdı. Bu nedenle akşamları ben o zamanki pompalı gaz ocağını, kazanı, leğeni, deterjanı, sabunu ve çamaşırları götürür sonra hepsini eve taşırdım.
Melahat ebenin Urla’ya ve köylerine yaptığı hizmetleri tam anlatmaya çalışırsak yüzlerce sayfa yetmez. Bu nedenle yapamadıklarını anlatmak daha kolay. Yaşamı boyunca tatil ve eğlence bilmemiştir. Bu anlatım bile görev aşkını anlatmaya yeter.
Halkın sağlığı hep aile sorunlarının önünde yer almıştır. Kendi sağlığına hiç önem vermemiştir. Urla halkıda az da olsa vefa borcunu ödemek üzere 2000 yılında milenyum kadını seçerek 8 Mart 2000 Emekçi Kadınlar gününde plaket vermiştir. 2001 yılında 544 evlerde adına bir park düzenlenmiş ve açılmıştır. Bu anlamda başta yetkililer olmak üzere tüm Urla halkına teşekkür ediyorum. Urlalıların gönlünde taht kurarak 17 Ağustos 2010 tarihinde vefat etmiştir.
Biz Urlalılar olarak diyoruz ki gönüllerde taht kurduğun Urlalılar asla seni unutmayacak. Yıldızların arasında rahat uyu Melahat ebe tüm Urlalılar adına…












































