Güzel bir Urla sabahından selamlar.
Öncelikle, evvel zaman dilimi içinde, kıymet kavramını incelemek istiyorum. Nedir kıymet? Tanımlamalara boğulmadan söylemeliyim ki, “Değer” kelimesiyle birebir örtüşüyor. Peki nelerin değerini biliyorduk? Hiç şüphesiz her şeyin. Çünkü yokluğu bilirdik. Bu durum, elde olanın kıymetini daha da artırırdı. Zengini de fakiri de orta hallisi de (o zamanlar böyle bir kesim vardı) kıymet kavramından nasibini alırdı. Çünkü şimdinin tüketim toplumu o zamanlar yoktu. Hangi zamanlar olduğunu tahmin edin artık.
Şimdilerde, yeni çıkan bir şarkıyı bile hemencecik tüketip bitiriveriyoruz. Ertesi güne esamesi bile okunmuyor. Geçmişte, radyoda favori parçamızın çıkması için sabahtan akşama kadar nöbet tutardık. O parçanın değerini bilirdik. Şimdiki zamanda, bir tık hareketi ile istediğimiz her şeye ulaşabiliyoruz. Aslında, bakıldığında çok büyük bir kolaylık. Fakat istediğin takdirde elinin altında olması rahatlığı, o şeye biçtiğimiz değeri sümenaltı ettiğimiz gerçeğini de değiştirmiyor zannımca.
Çok değil yaşım belki, fakat, inanın ki bunları bilmek için sadece o dönemde yaşamaya gerek yok, kaldı ki çocukluğumun ufak bir kısmı değer bilen dönemde, saklambaç, seksek, beş taş gibi oyunları gördü. En basiti, eski filmli (analog) fotoğraf makineleri içerisindeki negatifler, 36 kare çekmemize olanak sağlardı. Düşünsenize bir makaranız var ve sadece 36 kare çekebiliyorsunuz. Bu durumda, hoyratça deklanşöre basılmazdı. Her bir kareyi çekmeden önce iki kez düşünülürdü. Ve ortaya çıkan her bir fotoğrafa, değer atfedilmiş olurdu.
Demem o ki, değer bilen insan, yoktan var eden insandır. Elimizdekinin kıymetini bilelim ama en çok kendi değerimizin farkında olalım. Sevgilerimle…