Çınarın gölgesinde bir medeniyet: Urla

Yazar :

Halil Nadas yazdı:

Malgaca’da Ferhat’ın Kahvesi’ndeyim. Artık Ferhat Abi’nin o eski, tozlu antikaları insan sıcağı kahvesi olmasa da burada hâlâ Urla’nın ritmini duymak mümkün. Masamda birkaç yerel gazete, telefonumun ekranında ise online haber portalları açık. Biraz sonra yürüyüp, mermerli çeşmenin yanından geçerek asırlık çınarların sallandığı Urla sokaklarında kaybolacağım. Bu sokaklar sadece son dönemin gözde mekânlarını değil, aynı zamanda binlerce yıllık bir medeniyet birikimini de barındırıyor. Urla’yı anlamak için onun sadece parlak vitrinine değil, derinlerde yatan bu kadim ruhuna bakmak gerek. İşte bu ruha en hâkim olanlar da hiç şüphesiz bu toprakların yerel medya emekçileri.

Klazomenai’den Bugüne: Felsefenin ve Zeytinin Beşiği

Urla’nın hikâyesi antik Klazomenai ile başlar. Burası, dünyayı “Akıl” (Nous) kavramıyla açıklamaya çalışan ilk filozoflardan Anaksagoras’ın memleketidir. Onun, “Her şeyi hareket ettiren, düzenleyen ve bir amaca göre yönlendiren şey Akıl’dır” sözü, sadece felsefe tarihine değil, bu toprakların düşünce geleneğine de düşmüş bir tohum gibidir. Aynı Klazomenai, tarihteki ilk zeytinyağı işliğine de ev sahipliği yapmıştır. Yani Urla’nın DNA’sında hem felsefi derinlik hem de toprağı işleme, zeytinden, üzümden bereket devşirme bilgeliği vardır. Yerel medya da işte tam da bu yüzden “şurada bir villa projesi daha başladı” haberinden öte, bu projenin altından çıkabilecek bir antik kalıntının heyecanını yaşar. Çünkü bu coğrafyada her kürek vuruşu tarihe bir dokunuştur.

Çağlar Boyu Yerleşik Bir Düşünce İklimi: Necati Cumalı, Neyzen Tevfik ve Tanju Okan’ın Nağmeleri

Bu toprakların ürettiği düşünce iklimi antikitenin çok ötesine uzanır. Urla, edebiyatımızın usta kalemi Necati Cumalı’nın çocukluğunun geçtiği, “Tütün Zamanı” ve “Yağmurlar ve Topraklar” gibi eserlerine ilham veren yerdir. Cumalı’nın anlatıları Urla’nın sadece doğasını değil, insanının psikolojisini, sosyal dokusunu, aşklarını ve acılarını da resmeder. Yerel bir gazeteci, Urla’da yaşanan herhangi bir güncel olayı işlerken, aslında farkında olmadan Necati Cumalı’nın kurduğu o edebi dünyanın bir parçasını anlatıyor olabilir.

Bir diğer renkli ve derin karakter ise Neyzen Tevfik’tir. Urla, onun için bir sürgün ve inziva mekânı olmuştur. Yozlaşmış çevrelerden uzakta, Urla’nın sakin doğasında, belki de bir çınarın gölgesinde ney üflemiş, hiciv dolu mısralarını yazmıştır. Onun başına buyruk, özgür ruhu, Urla’nın bugün çekici kılan “bohem” havasının belki de ilk nüvelerindendir.

Peki ya Urla denilince akla sadece edebiyat ve felsefi değil, aynı zamanda bir ses, bir şarkı gelmez mi? İşte o noktada, tam da bu toprakların yetiştirdiği bir değer daha karşımıza çıkar: Tanju Okan. O ses ki, Urla’nın deniz kokan rüzgârına, eski Urla balıkçılarının hüznüne ve Ege’nin o benzersiz melankolisine tercüman olmuştur. “Son Sabah”, “Kadınım” gibi ölümsüz eserlerdeki o derinden gelen duygu yüklü ton, aslında bu coğrafyanın sesidir. Yerel medya, Tanju Okan’ı da anarak, Urla’nın sadece yazılı değil, sözlü kültürünü ve müzik mirasını da geleceğe taşır. Urla’ya gelen herkese “Burası sadece bir tatil beldesi değil, bir düşünce, sanat ve müzik yurdudur” diye fısıldar.

Yerel Medya: Kadim Çınarın Modern Dalları

İşte böyle bir mirasın üzerine kuruludur Urla’nın yerel medyası. O, Klazomenai’deki zeytinyağı işçisinin, Anaksagoras’ın sorgulayan zihninin, Necati Cumalı’nın edebi duyarlılığının, Neyzen Tevfik’in özgür ruhunun ve Tanju Okan’ın nağmelerinin modern çağdaki temsilcisi gibidir.

Bir belediye meclis toplantısını anlatırken aslında Anaksagoras’ın “akıl” ile düzeni sağlama idealini sorgular. Bir zeytin hasadı haberi yaparken Klazomenai’den beri süren bir geleneğin kaydını tutar. Açılan yeni bir sergiyi yazarken Necati Cumalı’nın ve Neyzen Tevfik’in ruhunu, gündelik hayatın içindeki bir müzik sesinde ise Tanju Okan’ın izlerini arar. Son dönemdeki hızlı yapılaşma, turizm patlaması ve nüfus artışı karşısında ise en kritik rolü oynar: Gelişim ile koruma arasındaki ince çizgiyi gözetmek, kamuoyunu aydınlatmak ve bu kadim değerlerin betonlaşmaya kurban gitmemesi için bir denetim mekanizması işlevi görmek.

Son Söz Yerine

Urla, antik bir liman kenti, bir filozofun, bir yazarın, bir neyzenin ve bir ses ustasının diyarıdır. Onun sokaklarında dolaşırken ayaklarınızın altındaki toprakta binlerce yıllık bir tarih, kulaklarınızın arasında ise bu tarihin fısıltıları ve nağmeleri vardır. Yerel gazeteler ve portallar, işte bu fısıltıları ve nağmeleri günümüzün diline çeviren, bugünle buluşturan en önemli köprüdür.

Urla’ya bir daha geldiğinizde, lütfen bir an için oturup bir yerel gazete okuyun veya bir Tanju Okan şarkısı açın. O sayfalarda ve o melodilerde sadece güncel haberleri değil, Anaksagoras’ın aklını, Klazomenai’nin zeytin kokusunu, Necati Cumalı’nın hüznünü, Neyzen Tevfik’in ney sesini ve Tanju Okan’ın içli şarkılarını da bulacaksınız. Çünkü Urla, işte o kadim çınarın gölgesinde, geçmişle geleceğin sohbet ettiği yerdir.

Kategori :
GenelaGündemaSiyaset

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir