Boş tencerenin deviremeyeceği iktidar yoktur!

Yazar :

Yusuf Baratalı yazdı:

Dağlarda tek

tek

ateşler yanıyordu

Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki

şayak kalpaklı adam

nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden

güzel, rahat günlere inanıyordu

ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında

birdenbire beş adım sağında onu gördü.

Paşalar onun arkasındaydılar.

O, saati sordu.

Paşalar: “Üç” dediler,

Sarışın bir kurda benziyordu.

Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.

Yürüdü uçurumun başına kadar,

eğildi, durdu.

Bıraksalar

İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak

ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak

Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.

NAZIM HİKMET

Yarın 30 Ağustos 2025. Osmanlı’nın 2. Viyana Kuşatması ile 13 Eylül 1683 tarihinde başlayan toprak kaybının son çekilme noktası Sakarya Meydan Muharebesidir. Üstün kurmay zekasına sahip Mustafa Kemal muhabere öncesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Ordusu’nu geri çekmiş ve silah arkadaşlarının olağanüstü muhalefetine rağmen ileri görüşlülüğüyle ciddi hesaplamalar sonucu büyük bir zafere imza atmıştır.

22 gün ve 22 gece süren savaş tarihe subay muharebesi olarak geçmiştir. Mustafa Kemal ise bu muharebeyi “Sakarya Melhame-i Kübrası” yani kan gölü, kan deryası olarak adlandırmıştır.

Ordusunun bu savaşta zayiatı; 5713 ölü, 18.480 yaralı, 828 esir ve 14.268 kayıp olmak üzere toplam 39.289’dur. Yunan ordusunun zayiatı ise 3758 ölü, 18.955 yaralı, 354 kayıp olmak üzere toplam 23.007’dir. Mustafa Kemal geri çekilme sırasında Yunan ordusuna geniş bir alan açmış, hızla ilerleyen Yunan ordusu geriden gelecek takviye kuvvetlerinin ve mühimmatın hesabını yapmadan hızlıca ilerlediğinden yenilgisi kaçınılmaz olmuştur. Savaş sonucunda Yunan ordu komuta kademesi neredeyse tamamen değişmiş, Mustafa Kemal ve TBMM Ordusu en önemli zaferlerinden birini kazanarak kendisini bir kez daha kanıtlamıştır. Geri çekilmenin ortalarına gelinen sırada çadırına gelerek ‘Paşam savaşı kaybettik, Yunan ordusu ilerlemeye başladı’ şeklinde serzenişte bulunan bir komutana ‘Asıl şimdi kazandık’ demesi de yine olayları okumadaki yeteneğinin en önemli göstergelerinden biridir.

Ağzından çıkan her sözün tarihsel bir anlam ifade ettiği Mustafa Kemal’in bu dönemde ‘Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her köşesi Mehmetçik kanıyla sulanmadıkça terk edilemez’ sözü her Türk’ün şuuruna altın harflerle kazınması gereken bir bakış açısı getirmiştir.

Sakarya Meydan Muharebesini takiben Fransa ve Rusya ile Kars ve Ankara antlaşmaları yapılmış ve savaşılan cephe ve sahadaki düşman ordusu sayısı azaltılmıştır. Uluslararası düzeyde yaptığı diplomatik çalışmalar ile örneğin Rusya’dan hem para ve silah desteği hem de diplomatik destek almıştır. Mustafa Kemal savaş devam ederken bile yaptığı temaslar ve yabancı basına verdiği demeçlerle kendisinin savaş taraftarı olmadığını ve kendi vatanını müdafaa ettiğini ısrarla anlatmıştır.

20 Ağustos 1922 tarihinde Konya’dan Akşehir’e gelen Mustafa Kemal Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü’ye taarruz emri vermiştir.

26 Ağustos 1922 tarihinde Büyük Taarruz başlamış, 2 Eylül’de Yunan Ordusu Komutanı Trikopis ile II. Yunan Kolordusu Komutanı General Diyenis ve bazı yüksek rütbeli subayların esir alınmıştır. 9 Eylül 1922 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Ordusu İzmir’e girmiş ve Gazi Mustafa Kemal de ertesi gün şehre gelmiştir.

Başkomutanlık Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz Osmanlı Devleti’nin 2.Viyana KUşatması ile başlayan 239 yıllık geri çekilmesinin son bulduğu dönüm noktasıdır.

Baştan sona liderine inanan bir halkın gerçekleştirdiği bir mucize olan Kurtuluş Savaşı kendinden sonra gelen mazlum milletlere örnek ve yol gösterici olmuştur.

Kurtuluş Savaşı ve Mustafa Kemal incelenirken şu nokta atlanmamalıdır ki; uluslararası emperyalizmin yenildiği ilk savaş Türk Kurtuluş Savaşı ve yenildiği ilk komutan Gazi Mustafa Kemal’dir. Hindistan ve Pakistan’ın ulusal bağımsızlık mücadeleleri, Afrika mazlum uluslarının kurtuluş savaşları Gazi Mustafa kemal ve Kurtuluş Savaşı’nı örnek almıştır.

Küba ve Güney Amerika ülkelerinde emperyalizme karşı savaşan Ernesto Che Guevara öldürüldükten sonra çantasından Mustafa Kemal’in Nutuk kitabı çıkmıştır.

Yukarıda aktarmaya çalıştığım bilgiler ışığında Başta Gazi Mustafa Kemal, tüm komuta kademesi ve kahraman şehit ve gazilerimizin mübarek anıları önünde saygıyla eğiliyorum.

Büyük Zafer haftasında günümüze dönecek olursak mevcut siyasal iktidar ve yandaşları tarafından her 3-4 yılda bir önümüze getirilen yeni bir açılım senaryosu ile karşı karşıyayız. Yukarıda kısaca bahsettiğim ulusal kurtuluş savaşını gerçekleştirmiş bir halkın bir ferdi olarak ülke bütünlüğünden endişe duyuyorum. Mevcut siyasal iktidar ve ortakları iktidarlarını sürdürebilmek için bir kez daha açılım kartını ortaya sürüyorlar. Ülkede yaşayan halkların barış içinde hayatlarını sürdürmeleri en büyük dileğimizdir. Hafızayı beşer nisyan ile malüldür, yani insan hafızasının unutmak gibi bir kusuru vardır. Unutur ve silerseniz rahat edersiniz. Ancak benim hafızam terhis edildikleri kışladan silahsız çıkan ve otobüsten indirilerek uzun namlulu silahlarla taranan vatan evlatlarını unutmadı. Hendek savaşlarında çatışma ortasında kalan ve şehit olan vatan evlatlarını unutmadı. Fethi Sekin şehit edildiğinde o adliyedeydim. Silah seslerini unutmadım.

O nedenle toplumsal barış olacaksa gömleğin ilk düğmesini doğru ilikleyelim. Önce çocuklarını, eşlerini, anne ve babalarını terör örgütü saldırılarında kaybeden ailelerden rıza alalım. İç güvenlik harekatlarında yaralanarak uzuvlarını kaybeden gazilerden rıza alalım. Kandırılarak terör örgütüne katılan ve hayatını kaybeden ailelerle helalleşelim. Yani toplumsal bir mutabakata varmadan, terör örgütünü tek muhatap kabul ederek varılacak bir toplumsal sözleşmenin bir kaç ayağı topal olarak kurulacaktır. Bu ülkede Kürt olup terör örgütünden rahatsız olan çok dostum var. Devlet ve siyaset bu dengeyi kuramazsa bu açılım da kapanır, bir süre sonra yeni bir açılım konuşmaya başlarız.

Ülkeyi 23 yıldır tek başına yöneten siyasal iktidar mensupları her ağızlarını açtığında barıştan ve kardeşlikten bahsetseler de varlıklarını yarattıkları toplumsal bölünmelere borçlular gibi görünüyor. Nutuklarında ‘bunlar’ diyerek kendilerine mutlaka bir karşı cephe arıyor ve yaratıyorlar. Demokrat Parti’nin yarattığı Vatan Cephesinin bir değişik örneğini yaratıyorlar. Yıllardır bölücü terörle mücadele eden devlet, siyasal iktidar eliyle toplumu farklı ve düşman cephelere bölüyor.

İktidarın ekonomik olarak güçsüzleştiği dönemlerde mutlaka bir iç düşman ya da dış güç ortaya çıkıyor. 2000’li yılların ortasından itibaren sözde Ergenekon terör örgütü ile mücadele bahanesiyle FETÖ ile ortaklık yapıldı. Yollar beraber yüründü, aynı yağmurda ıslanırdı. Ordu emperyalizmin taleplerine uygun olarak yeniden yapılandırıldı. Tek suçları yurtseverlik olan kahraman askerlerin ordu ile ilişiği kesildi, toplumun en aydın ve yurtsever kesiminin üzerinden bu bahaneyle silindir gibi geçildi. İnsanlar yargılanma beklerken ceza evlerinde hayatlarını kaybettiler, uğradığı onursuz müdahaleyi hazmedemeyerek hayatlarına son verenlere mermiye kafa attı denildi. Yurt dışındaki askeri misyonundan soruşturma üzerine kendi iradeleriyle gelenler ceza evlerinde şüpheli olarak hayatlarını kaybettiler.

Yollar beraber yürünüp menzile ulaşılınca ortaklık sona erdi ve eski dostlar düşman oldu. Bütün fatura eski ortağa çıkarıldı. Mevcut siyasal iktidar kandırıldık diyerek işin içinden sıyrıldığını düşündü.

Ancak bu işlerin ekonomik faturası halka ve özellikle sabit ve dar gelirlilere kesildi. Mart 2024’de yapılan yerel yönetim seçimlerinde mevcut siyasal iktidar ilk defa önemli ölçüde oy kaybederek ikinci parti konumuna düştü. İktidar ve mensupları biz neden kaybettik diye bir özeleştiri yapmak yerine siz neden kazandınız şeklinde bir tutum içine girdiler. Yani millet iktidara oy verdiğinde iyi muhalefete oy verdiğinde kötü oluyor. Bu anlayışın en geri demokrasilerde bile yeri olmadığını üzülerek tespit ediyoruz.

2019 ve 2024 yerel yönetim seçimlerinde büyük başarı göstererek 3 defa Ak Parti adayını mağlup eden Ekrem İmamoğlu tartışmalı iddialarla tutuklandı. Sonrasında başlayan toplumsal gerginlik nedeniyle yoğun protestolar yaşandı. Bu tutuklamanın sadece Merkez Bankası’na maliyetinin 11,2 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Bu tarihlerde 36.50 TL olan dolar kuru o günden bu yana satılan milyarlarca dolara rağmen 41 TL’nin üzerine çıktı. Yani her birimiz fakirleştik.

Siyasal iktidarın siyasal operasyonlarını yargı üzerinden yapması öncelikle toplumun ve uluslararası piyasaların güvenin sarstı Ekonomik istikrar sarsılıp piyasa dengesini kaybedince yabancı yatırımcının ülkeye güveni azaldı. Uluslararası piyasalardaki Türkiye’ye karşı güvensizlik nedeniyle dış yatırımcı elini ayağını çekince 1919’lu yılların Galata Bankerleri benzeri yabancı kredi kuruluşları yüksek maliyetlerle ülkeye para satma yarışına girdiler.

Bu nedenle en kısa zamanda siyasal partiler yasası ve seçim yasası demokratikleştirilerek, siyasetin finansmanı aleni hale getirilerek yeni kadrolarla yeni söylemlerle bir seçime gitmek kaçınılmaz hale gelmiştir. Siyasi literatüre u tutulmaz vecizeleriyle geçen Süleyman Demirel’den bir alıntı ile yazıyı bitirelim. ‘Boş tencerenin deviremeyeceği iktidar yoktur.’

Etiketler :
Kategori :
GenelaGündemaSiyaset

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir