Halil Nadas yazdı… “Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar” M.K. Atatürk
Bugün kutlamaların, yapılıp yapılmaması, eksik yapılması, coşku ile kutlanmaması veya Cumhuriyetin kazanımları veya kayıplarımız üzerine değil Atatürkün Felsefesi üzerine yazmak istedim.
Bir yanda kaderci, geleneksel ve var olanla yetinen, eskiyen sistemi yenisiyle değiştirmek yerine, eldekini gerektiği kadar değiştirerek koruyan, statükocu Doğu toplumu… Diğer yanda insan merkezli, akıl ve bilime önem veren, daha iyiyi bulmak adına düşünceler üreten, gelişmeye açık Batı toplumu…
İşte bu çelişkiler içerisinde, Doğu toplumunda yetişmiş; ancak üyesi bulunduğu toplumu, içinde boğulduğu karanlıktan, diğer toplumun geliştirdiği yöntemleri kendi toplumunun gereksinimleri doğrultusunda uyarlayarak kullanan ve aydınlığa kavuşturan bir lider… Atatürk’ün devrimlerinden etkilendiği Batı aydınlanmasının Sokrates’ten itibaren yaşadığı süreci, çağdaşlaşma çerçevesinde Doğu-Batı çelişkisini, Türk toplumunun Atatürk tarafından aydınlığa kavuşturulmasındaki kilometre taşlarını, alışılmışın dışında bir anlatımla, parça parça değil, resmin bütününü görerek okumak anlamak gerekiyor.
Başta hemşehrimiz Anaksagoras olmak üzere bu topraklar felsefenin anavatanıdır. Ancak tarihte bilinen hemen hemen tüm filozofların düşünürlerin yaşadığı bu topraklarda, Ortaçağ ile birlikte, Bizans İmparatorluğu döneminde, tektanrıcı dinler, teokratik bir düzen kurmuştur ve felsefe gerileme dönemine girmiştir. Bu durum Osmanlı İmparatorluğu döneminde de devam etmiştir.
Bugün 100. Yılını kutlama onurunu yaşadığımız Cumhuriyetin ilanı, Türk milletinin egemenliğine dayanan bir yönetim biçimi olan demokratik ve laik bir devletin kurulması demektir. Bu kuruluş aynı zamanda bir dizi reformun gerçeklemesiyle modern bir ulus devlet olma hedefine ulaşılmasını sağlamıştır.
Atatürk’ün felsefesi, aydınlanma düşüncesine dayanır. Aydınlanma, insanların kendi akıllarını kullanarak bilgiye ve gerçeğe ulaşabileceğine inanır. Atatürk, Türk milletinin de aydınlanma düşüncesini benimsemesi gerektiğine inanmıştır. Bu nedenle, eğitim sistemini reforme etmiş ve bilime dayalı bir eğitim sistemi kurmuştur. Atatürk, “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” bireylerin yetişmesini hedeflemiştir.
Atatürk’ün aydınlanma felsefesi, bilime ve akılcılığa dayanır. Atatürk, bilimin insanlığın yolunu aydınlatacağına inanmıştır. Bu nedenle, bilimin yaygınlaşması için çaba göstermiş ve bilimsel araştırmaları teşvik etmiştir. Atatürk, Türk milletinin bilimsel düşünceye dayalı bir zihniyet geliştirmesini ve bilimsel çalışmalara katkıda bulunmasını istemiştir.
Atatürk’ün felsefesi, felsefi rasyonalizme dayanır. Rasyonalizm, insanın akıl yoluyla gerçeği keşfedeceğine inanır. Atatürk, Türk milletinin de rasyonalist bir düşünce yapısına sahip olmasını istemiştir. Bu nedenle, Atatürk döneminde felsefe eğitimi önem kazanmış ve felsefi düşünce yaygınlaşmıştır. Atatürk, insanların kendi düşüncelerini sorgulamalarını ve eleştirel bir zihniyete sahip olmalarını teşvik etmiştir.
Atatürk’ün felsefesi, çağdaşlık üzerine kuruludur. Atatürk, Türkiye’nin geleneksel İslam devlet yapısından seküler bir cumhuriyete dönüşmesini hedeflemiştir. Bu nedenle, laiklik ilkesini benimsemiş ve dinin kamusal alandan çıkarılmasını sağlamıştır. Atatürk, bireylerin inanç özgürlüğünü güvence altına almış ve Türkiye’nin modern bir hukuk sistemiyle yönetilen bir ülke haline gelmesinin temelini atmıştır.
Atatürk’ün liderliği altında gerçekleştirilen reformlar, Türkiye’nin toplumsal, siyasi ve ekonomik yapısında köklü bir dönüşüm sağlamıştır. Kadın hakları, eşitlik ve demokrasi gibi değerlerin ön planda olduğu bir toplum inşa edilmiştir. Atatürk’ün kurduğu kurumlar, Türk milletinin kültürel kimliğini koruma ve geliştirme amacıyla kurulmuştur. Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu gibi kurumlar, Türk milletinin kültürel mirasını korumak ve gelecek nesillere aktarmak için önemli bir rol oynamaktadır.
Prof. Dr. Kemal Arı; Atatürk ve Aydınlanma kitabında aktardığı değerli bilgiler ışığında şu soruları yöneltme gereksinimi duyuyor: “Böylesine ulusuna güvenen ve ona gelişmenin, uygar ve çağdaş olmanın yollarını gösteren Atatürk’ü Türk Ulusu ne kadar tanıyor? Ya da ne kadar anlayabiliyor? Atatürk’ü tanımak ve anlamak her Türk için bir ödev olarak görülmeli ve algılanmalıdır; ancak bu ödevi ulus bireyleri ne kadar yerine getirebiliyor?”
Ve sonuç bölümünde sorularına devam ediyor: “Atatürk’ün toplumun önüne koyabildiği ülküye, ne kadar ulaşılabildi?… Türkiye bugün, Atatürk’ün gerçekleştirdiği Büyük Aydınlanma’nın neresinde bulunuyor?
“Bu soruya verilen doğru yanıt; karşılaşılan türlü sorunların da yanıtlarını beraberinde getirmektedir. Elbette bu soruyu sorabilmek ve yanıtını arama istenç ve iradesini ortaya koymak koşuluyla…
Bugün, Atatürk’ün felsefesi ve reformları hala Türkiye’nin temel değerlerini şekillendirmekte ve gelecek nesillere yol göstermeye devam etmektemidir? Bu değerleri korumak ve geliştirmek, Ülkemizin geleceği için önemli bir sorumluluktur. Atatürk’ün mirasına sahip çıkmak, Türkiye’nin çağdaşlık ve ilerleme yolunda ilerlemesini sağlayacak ve uluslararası alanda daha güçlü bir konum elde etmesine yardımcı olacaktır. Bu konuda Sorumluluk hepimizindir.
Aydınlıklarımızın kararmaması dileğiyle, dostlukla…