Urla Haber olarak ilk sayımızda, şimdiye kadar hiçbir basın kuruluşuna röportaj vermemiş olan, Urla’nın yetiştirdiği, mahalle, okul arkadaşımız olan Mehmet Daysal’ı konuk ettik. Çok samimi duygularla, Şehit Nedim Özpulat İlkokulu’ndan Urla Lisesi’ne, oradan da Harp Okulu’na uzanan öğrenim hayatını, görev yerlerini ve hepimizi gururlandıran Korgeneralliğe yükseliş öyküsünü aktarmaya çalıştık.
Hiçbir zaman karakterinin değişmeyeceğine, tanıdığımız Mehmet Daysal olarak karşımıza çıkacağına inanmıştık ve de öyle oldu. Ne omzundaki arma arasındaki yıldızlar, ne de yıldız gibi parıldayan kariyeri, Korgeneral Daysal’ı hiç değiştirmemiş.
İşte size, Urla’nın öz çocuğu Korgeneral Mehmet Daysal’ın hayat hikayesi…
URLALI OLMAM BENİM İÇİN BİR ŞANS
1958 Urla doğumluyum. Urlalı olmanın tüm Urlalılar gibi benim için de büyük bir şans ve ayrıcalık olduğunu düşünüyorum. Urla’dan ayrı kaldığım 43 yıllık meslek hayatım boyunca her ortamda bunu hissettim ve yaşadım. Urlalı olmaktan hep gurur duydum ve bunu her yerde dile getirdim. Bizim neslimiz çok rafine ve organik bir çocukluk dönemi yaşadı. Mahalle arkadaşlığının, okul arkadaşlığının, komşuluğun, hısım akraba olmanın en saf, en temiz hallerini yaşadık hepimiz. O günlerde Urla’da 72,5 milletten insan yaşar derlerdi. Bunun temel nedeni politik ve siyasi gelişmeler sonucu insanların yaşadıkları yerlerden ayrılmak zorunda kalmaları, gelip Urla’ya yerleşmeleri veya yerleştirilmeleriydi. Benim ailem Girit mübadiliydi. Babamın doğum yeri Girit’in Başkenti Kandiya idi ve mübadele esnasında daha 1 yaşında iken annesinin kucağında gemi ile Türkiye’ye gelmişlerdi. Urla’da o dönemde Yerli, Giritli, Boşnak, Arnavut, Pomak gibi göç edip geldikleri yerlere göre farklı kimliklerle adlandırılan topluluklar yaşardı. Birçoğu geldikleri yerlerde konuşulan dilleri konuşur, kıyafetleri giyer, örf, adet, ve geleneklerini sürdürürlerdi. Bu ortamda yaşamanın ve yetişmenin bizim neslimizin farklı kültürleri tanıma ve kabullenme, bir arada yaşama, paylaşma, yardımlaşma, adalet, insan haklarına saygı, demokratik düşüncelerin gelişmesi, hoş görü, uyumlu ve çalışkan olma gibi birçok konuda daha o yaşlarda tecrübe kazanmamıza, hayata bakışımızın şekillenmesine ve insan ilişkilerimizin gelişimine çok net ve olumlu katkıları olduğunu hayatım boyunca hep gördüm ve yaşadım.
Çocukluk ve delikanlılık döneminin Malgaca Pazarı’na da değinmeden geçemeyeceğim. O dönemin Malgaca Pazarı’nın ‘Hayat Mektebi’ olduğunu düşünüyorum. Hayatımda oradaki esnaf kadar iyi yürekli, saf, çalışkan, dürüst, entelektüel ve nüktedan insanlar görmedim. Bu konuda Urla’nın tüm insanlarının böyle olduğunu düşünüyorum. Kimseye haksızlık etmek istemem. Ben Malgaca Pazarı’nda yetiştiğim için ve onların benim kişiliğimin şekillenmesine olan katkılarını vurgulamak için Malgaca Pazarı esnafına vurgu yaptım. Arasta’nın esnafı, Köprübaşı esnafı, Cumhuriyet Meydanı esnafı hepsi ayrı ayrı çok özel ve çok değerli insanlardı.
Bütün bunların yanında ilkokuldan itibaren bizleri eğiten, öğreten, yetiştiren çok seçkin ve hepsi birbirinden değerli öğretmenlerimizin bizlere olan katkılarını da yad etmeden geçemeyeceğim. Her birine ayrı ayrı şükran borçluyuz. Biz o dönemlerde farkına varamasak da bizi çok iyi yetiştirmişler ve hayata çok iyi hazırlamışlar. Bunu daha sonra yaşadıkça ve değişik olaylarla karşılaştıkça çok net bir şekilde gördük.
ASKERLİK MESLEĞİNİ NEDEN TERCİH ETTİM?
Aslında bu sorunun birden çok cevabı olduğunu düşünüyorum. Herkesin çocukluğundan itibaren hayalleri, idealleri, beklentileri vardır. Benim ilk okuldaki hayalim Uzay Mühendisi olmak ve ABD’ye gidip NASA’da çalışmaktı. Askerlik mesleği okul yıllarımda aklımın ucundan bile geçmiyordu. Çocukluk yıllarıma dönüp baktığımda ilkokul 4’üncü sınıfa giderken Şehit Nedim Özpolat İlkokulu’nun 23 Nisan törenlerinde teşkil ettiği Askeri Kıyafetli Merasim Bölüğü’nün önünde Yüzbaşı rütbesiyle bölük komutanı olarak yürüdüğüm bir resim olduğunu görüyorum. O yıllarda radyoda haftanın belli günlerinde liseler arası bilgi yarışması yayınlanırdı ve ben o yarışmada Hava Lisesi’ni desteklerdim. Onlar da genelde yarışmaları kazanır ve birinci olurdu. Ben çok mutlu olur ve çok sevinirdim onların başarılarına. Bir de çocukluk yıllarımızda Merzifon’da düşen Askeri Uçak’ta Şehit olan rahmetli Rıfat Üsteğmen’in cenaze törenini hatırlıyorum. Urla o törende sel olup taşmış, insanlar sokaklara sığmıyordu. Böyle bir sevgi ve minnet gösterisi çok az gördüm hayatımda. Bu da beni derinden etkilemişti.
Ama askerlik mesleğini seçmemin asıl nedenleri sadece bunlar değildi bence. Babam askerliği benim sevdiğimden daha çok seviyordu. Yukarıda da bahsettiğim gibi benim ailem Girit mübadili bir aileydi ve Türkiye’ye geldikten sonra hayata yeniden başlamışlardı. Tutunmaya çalışıyorlardı. Yokluk ve yoksulluk içindeydiler. O günlerde Urla’ da Askerlik Şubesi vardı ve ailenin çektiği sıkıntıları gören Askerlik Şubesi Başkanı Albay, babam ilkokulu bitirdiğinde babaanneme gelerek ‘şu çocuğu bize ver Askeri Orta Okula kaydettirelim. Hiç olmazsa onun geleceği ve hayatı kurtulsun’ teklifinde bulunmuş. Ama babaannem bu teklifi reddetmiş. Rahmetli babam ömrü boyunca bunu anlatır ve ‘Annem beni Askeri Okula gönderseydi ben Paşa olurdum’ derdi. Askerlik benden çok onun ruhunda vardı bence.
Bütün Urlalıların çok iyi bildiği gibi Kara Harp Okulu Öğrencileri her sene yaz döneminde Menteş’teki Askeri Tatbikat ve Eğitim Merkezi’ne gelirler ve orada belli bir süre kamp faaliyetlerini icra ederler. Bizim çocukluk yıllarımızda Urla İskelesi ve Kalabak’ta pek çok kurum, kuruluş yaz kampları kurar ve bunların ikmal iaşesi Urla esnafı tarafından karşılanırdı. Babam her sene Kara Harp Okulu’nun ihalesini gönüllü alır ve Menteş’in et İkmalini yapardı. Kampta görev yapan bütün komutanlar, askeri öğretmenler ve onların aileleri, babamı yakından tanır ve severlerdi. Ben de daha sonra benim öğretmenim ve komutanım olacak herkesi tanır ve onları çok severdim. Zannederim, bu sevgi askerlik mesleğine karşı içimde bir ilgi uyanmasının nedenlerinden biri oldu.
1975 yılında liseyi bitirdiğimde, üniversiteye giriş sınavlarında Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi’ni kazanmıştım. O günlerde Kıbrıs Barış Harekatı’nın verdiği rüzgâr ile toplumda askerlik mesleği daha da popüler hale gelmiş ve askeri okullar tercih edilir olmuştu. Biraz da babamın isteği ve yönlendirmesi ile Kara Harp Okulu Sınavları’na da girmiş ve orayı da kazanmıştım. Tercih yapmak durumundaydım ve tercihimi Kara Harp Okulu’ndan yana kullandım.
Okula girdikten sonra 45 günlük İntibak Kamp döneminde yemin töreninden önce herhangi bir tazminat ödemeden okuldan ayrılma hakkım vardı. Yemin töreninden sonra ayrılırsam ödenmesi gereken tazminat o günün şartlarında 400.000 TL idi. Ben kamp döneminde bir değerlendirme yapar devam edip etmeyeceğime dair nihai kararımı veririm diye düşünüyordum. İlk kamp dönemi benim için çok sıkıntılı ve acı vericiydi. Bir hafta önce arkadaşlarımla top oynadığım ve denize girdiğim yerlere karşıdan bakıyor ama gidemiyordum. Bu beni çok üzüyordu. Dışarıdaki hayatımı özlüyordum. Bu ruh hali ve karışık duygular içerisinde Kara Harp Okulu’ndan ayrılmaya karar verdim ve gidip sıralı komutanlarımla görüşüp kararımı bildirdim. Onlar da babama haber verdiler ve gelip görüşmesi için davet ettiler. Bizim Öğrenci Alay Komutan Yardımcımız Albay, babamın yakın arkadaşıydı. O gün akşam üzeri Alay Komutan Yardımcımızın makamına çıkardılar beni. Babam orada kendisi ile birlikte oturuyordu. Babam bana sadece bir cümle söyledi; ‘’Şu üniformayı giy, dükkânın kapısından içeri bir adım at, 1 Milyon TL de olsa vereceğim ve çıkaracağım seni’’ dedi.
Hayatımın şokunu yaşadım o anda. Babam benim hayatımda en çok sevdiğim kişidir. Ona olan sevgim, saygım her şeyin üzerindedir. Bunu hayatım boyunca söyledim ve hala da söylüyorum. Babamın o sözünü duyunca akan sular durdu benim için. Tam 43 yıl o üniformayı şanla, şerefle ve alnımın akıyla taşıdım. Bugün şöyle bir geriye dönüp bakıyorum da iyi ki babamı dinlemişim diyorum.
KARA HARP OKULU YILLARI
1 Eylül 1975 tarihi bizim devremizin duhulü yani askerliğe giriş tarihidir. Bu tarihten emekli olduğum 30 Ağustos 2018 tarihine kadar üniformamı tam 43 yıl taşıdım. Sivil liseden mezun olan bizler Kara Harp Okulu’na ilk adım attığımızda askeri liselerden gelen sınıf arkadaşlarımızla tanıştık. Bizim için tam bir kültür şokuydu. Onlar bütün askeri temel eğitimleri almış, her biri çakı gibi birer askerdi. Sivilden gelen bizler daha sağa sola dönmeyi yeni öğreniyorduk. Hayran hayran onları seyrederdik. Sonradan devre arkadaşı olduk hepimiz ve kısa bir süre içinde kaynaştık. Onlar geleceğe ilişkin vizyonlarını ve beklentilerini oluşturmaya başlamışlardı. Askerlik mesleğinin onlara neler vereceğini biliyorlardı. Sivil liselerden gelen bizler askerlik mesleğinin neler vaat ettiğinin farkında bile değildik.
Askeri Liseden gelenlerin İngilizce bilgi seviyeleri bizden çok yukarıdaydı. Sivil liselerden gelen bizler bu konuda sıkıntılıydık. Lisan seviyelerimiz çok yetersizdi. Bu şahsen benim dersler yönünden karşılaştığım en büyük problemdi.
Zaman içerisinde Türkiye’nin dört bir köşesinden gelen arkadaşlarımızla kaynaşma ve yeni arkadaşlıklar kurma dönemimiz başladı. Askeri okullarda bu arkadaşlıklar kısım arkadaşlığı, takım arkadaşlığı, bölük arkadaşlığı, devre arkadaşlığı çerçevesi içinde şekilleniyor ve gelişiyor.
Yeni katıldığımız bu ortamda benim en iyi anlaştığım, en yakın arkadaşım Kuleli Askerî Lisesi’nden gelen Serdar Şener (Samsun-Bafra) oldu. Serdar’ın askerlik mesleği ile ilgili bilgisi, vizyonu, geleceğe ilişkin beklentileri çok üst seviyedeydi. Bu konularda benim öğretmenim gibiydi. Kişilik olarak da biraz sert mizaçlı olduğu için biz daha öğrenci iken kendisine Albayım diye hitap ediyorduk. O da bundan keyif alıyordu. Kara Harp Okulu’nun merkez binası dört bir tarafı dershanelerle çevrili dikdörtgen şeklinde büyük avlusu olan tarihi bir binaydı. Akşamları bu avluda volta atardık ve Serdar ile geleceğe ilişkin vizyonumuzu, neler yapacağımızı konuşurduk. Genelde o konuşurdu ben dinlerdim. Askeri Lise’den geldiği için o daha bilgili ve tecrübeliydi çünkü.
Bu konuşmalarda Kara Harp Okulu’nu bitirdikten sonra nasıl bir yol haritası izleyeceğimizi çizerdik. Ben topçu subayı olacaktım, o levazım subayı olmak istiyordu. Gerçekten de öyle oldu, ikimizde istediğimiz bu sınıflara ayrıldık. Hangi yıl Kara Harp Akademisi’ne gireceğiz, mezun olduktan sonra nerelerde görev yapacağız, hangi yıl yurt dışı sınavlarına gireceğiz ve yurt dışında nerelerde görev yapacağız (mesela Serdar beni NATO’ya gönderirdi kendisi Moskova’ya Askeri Ateşe olarak giderdi), hangi yıl general olacağız, generallikte hangi rütbeye kadar çıkacağız bunları konuşurduk.
Onunla çizdiğimiz yolda ben planladığımız yere kadar geldim. Serdar yaşanan bazı gelişmelere bağlı olarak sonraki yıllarda kendine yeni bir vizyon çizdi, dışarıdan üniversiteyi bitirdi, doktorasını yaptı, pilotluğa müthiş bir ilgisi vardı bu alanda kendini geliştirdi, binlerce saati bulan uçuş gerçekleştirdi. Ud ve Kanun çalmayı profesyonel seviyede öğrendi ve Levazım Albay olarak Emekli oldu.
Kara Harp Okulu’nda benim not ortalamamı düşüren hep İngilizce sınav notlarım oluyordu. Serdar Askeri Liseden geldiği için İngilizcesi çok iyiydi. 4’üncü sınıfın başında bizim kısım arkadaşlarımıza akşamları etüt saatinde İngilizce kursu açtı. Kurallar çok katıydı ama sonuç başarılıydı. O yıla kadar benim D veya D+ alarak zor geçtiğim İngilizce notum bir anda A seviyesine çıktı ve ben O yıl İşletme Bölümü Birincisi oldum. İngilizceye olan ilgim ve İngilizce seviyemi geliştirebileceğime olan inancım o günden itibaren arttı ve İngilizce benim hayatımın ayrılmaz bir parçası oldu.
Verdiğim bu örnekten de anlaşılacağı gibi arkadaş seçimi bazen insanların kaderini etkileyebilecek kadar önemli oluyor. Hayatın ilk yıllarından itibaren buna çok dikkat etmek gerekiyor.
Kara Harp Okulunda bizleri eğiten öğretmenlerimiz ve sıralı komutanlarımız gerçekten çok kaliteli, bilgili, vizyoner, karizmatik ve liderlik özellikleri çok yüksek kişilerdi. Onlara şükran borçluyuz. Bizim devremiz Kara Harp Okulunun dışarıdaki üniversitelere denk dört yıllık eğitim sistemine geçişinden sonra bu sistem içerisinde eğitilen ikinci devre idi. Ben Kara Harp Okulu’nun İşletme Bölümü’nde okudum ve mezuniyetten sonra YÖK’ ten Denklik Belgesi alarak aynı zamanda İşletme Fakültesi mezunu sayıldım. O yıllarda öğrenci olayları nedeniyle Ankara’daki pek çok yüksek okul ve fakültede eğitim/öğretim düzenli olarak sürdürülemiyordu. Öğretim Üyeleri dışarıdaki üniversitelerde derslere giremiyorlardı. Buna karşılık Ankara’daki en iyi, en seçkin, en tanınmış Öğretim Üyeleri bizim derslerimize giriyorlardı. Bu da bizim askerliğin dışında akademik konularda da iyi eğitim almamıza imkân sağlıyordu.
SUBAYLIK YILLARI VE YAŞANAN TECRÜBELER, ALINAN DERSLER
30 Ağustos 1979’da Topçu Teğmeni olarak Kara Harp Okulu’nu bitirdim ve subay çıktım. O yıllar insan kendini dünyanın merkezinde görüyor ve her şeyin kendi ekseni etrafında şekillendiğini zannediyor. Biz de o hava içerisinde Topçu ve Füze Okuluna/Polatlı gittik ve bir yıl süreli Mesleki İhtisas kurslarına başladık. Okul yıllarımız hala devam ediyordu. Topçu ve Füze Okulunun hemen başında eşim ile evlendik ve hayatımıza ilave sorumluluklar dahil oldu. Bir yıllık eğitim ve öğretim sürecinin sonunda yapılan kura çekiminde ben KKTC’yi çektim. Tayin yerim Güzelyurt/Akçay köyündeki müstakil 105 mm çapındaki Topçu Bataryası oldu. Bu arada eşim doğum yaptı ve büyük oğlumuz dünyaya geldi. Ben eşimi ve 20 günlük oğlumu Türkiye’de bırakarak Kıbrıs’a gidip göreve başlamak durumunda kaldım.
10 Eylül 1980 günü Kıbrıs’a gitmek üzere Mersin/Taşucu’ndan Yeşilada Feribotuna bindim ve ertesi günün sabahı Gazi Mağusa Limanına indim. Atandığım birliğe ulaşmak 11 Eylül 1980 günü akşamını buldu. Hava kararmıştı. Kuzey istikameti neresi onu bile öğrenememiştim daha. Batarya Komutanı Yüzbaşı bana Batarya Karargahında kalmam için bir oda tahsis etti. Gece yatalı daha birkaç saat olmamıştı ki kaldığım odanın kapısı kırılırcasına yumruklanmaya başladı. Gelen Batarya Komutanı idi. Bir taraftan kapıyı yumrukluyor, diğer taraftan Teğmenim Memlekette İhtilal oldu sen hala yatıyorsun diye bağırıyordu. Şaşkınlıkla yataktan fırladım. Türkiye’de 12 Eylül 1980 darbesi olmuştu. Tam bir şaşkınlık içerisindeydim. Daha İki gün önce ayrıldığım ülkemde darbeye ilişkin hiçbir belirti, emare yoktu. Bu benim kışladaki meslek hayatımın ilk günü olarak tarihe geçti. Yurt içine giriş ve çıkışların yasaklanması nedeniyle yeni doğan oğlumu ve eşimi yurt içine giriş ve çıkışların açılmasını müteakip tam dört ay sonra görebildim. Hayatın hep kendine göre bir hesabı oluyor. Bu defa da yaşananlar hepimizin hayatını alt üst etmişti.
Hayatta bazen öyle tesadüfler ve karşılaşmalar oluyor ki bunlar sizin sonraki yaşantınıza ilişkin önemli sonuçlara yol açıyor. 1984 yılında İzmir’de izinde olduğum bir dönemde eşim ile birlikte Kemeraltı çarşısına girerken iki devre arkadaşım ile karşılaştım. O zaman bizler üsteğmendik. Ayak üstü sohbet ettik. Bana Hava Lisan Okulunda İngilizce Kursunda olduklarını söylediler. Kurs 36 Hafta idi. Ben çok heyecanlandım. İzmir ve 36 haftalık İngilizce Kursu. Bundan daha iyi ne olabilirdi ki. Bu kursa nasıl gidileceğini sordum arkadaşlarıma. Bana Meslek Sınavına girmem gerektiğini, sınavdan çok yüksek not alınmasına ve amirlerimizin uygun nitelik belgesi vermesine ihtiyaç olduğunu söylediler. İzin sonunda görev yerim olan İstanbul’a döndüğümde ilk iş olarak müteakip yılın sınavlarına müracaat ettim. Çok sıkı bir çalışma sonunda en yüksek 3’üncü notu aldım. Benden önceki iki kişi sınav sorularını hazırlayan öğretmenlerdi ve tercihleri İngilizce Kursu değildi. Böylece İzmir’de bir yıl sonra başlayacak olan kursa katılma hakkını kazandım. Katıldığım İngilizce Kursu benim açımdan çok verimli ve başarılı geçti. İngilizcemi çok geliştirdim. Daha sonra girdiğim yurt dışı sınavlarından iyi notlar aldım ve bunun sonucunda önce bir yıllığına geçici görevli olarak Bosna-Hersek’e ve sonrasında Daimî Görevli olarak Belçika/Mons’a (NATO Görevi-Serdar ile yıllar önce hayal ettiğimiz şey gerçek olmuştu) gittim. Devamında da Afganistan görevleri geldi.
39 yıllık fiili meslek hayatımın 25 yılı subay olarak 14 yılı general olarak çeşitli Kıt’a, Karargâh, Kurum ve yurt dışı görevlerinde geçti. Yurt dışında toplamda 9 yıl görev yaptım. Meslek yaşamım boyunca ailemle birlikte Türkiye’nin dört bir tarafını görme şansı bulduk. İstanbul’dan Sarıkamış’a kadar, Tekirdağ’dan Şanlıurfa’ya, Elâzığ’a kadar ülkemizin her köşesinde görevler yaptık. Bu süreçte 25 defa ev taşıdık, dört defa evimizin eşyası taşınmalar nedeniyle yıprandığı için yenilemek zorunda kaldık. Bütün bunlardan hiç şikayetçi olmadık. Yaşadıklarımızın hayatımıza büyük bir zenginlik kattığını ve bizim için bir ayrıcalık olduğunu düşündük hep. Bu durumdan en çok etkilenen çocuklarımızın eğitimi oldu. Sürekli yer değiştirme, okul ve arkadaş ortamı değiştirme onların eğitim hayatını ister istemez etkiledi. Buna rağmen çocuklarımız iyi okullardan mezun oldular ve kendi mesleklerini ellerine alıp, hayatlarını kurdular. Onlar da benim mesleğim sayesinde ülkemizin dört bir yanını gördüler, ülkemizi ve ülke insanını çok iyi tanıdılar, dışa açık ve yaşadıkları ortama kolay uyum sağlayan kişisel özelliklerini geliştirdiler.
Ben Meslek hayatım boyunca hep iyi insanlarla, çok bilgili ve astlarını geliştiren, eğiten, yetiştiren komutanlarla, amirlerle çalıştım. Makamları ve görev yerlerini yüceltenlerin insanlar olduğunu gördüm. Verilen her görevi hakkını vererek ve en iyi şekilde yapmayı prensip edindim. Hiçbir zaman görev seçmedim, ayırt etmedim. Bütün görevler kutsaldır anlayışıyla bana verilen görevleri en iyi şekilde yerine getirdim. Başkalarına yük gelen, fazla detay gibi görünen hususların başarıya giden yolun önünü açtığını, bu yükü sırtlayanların emsallerine göre fark yaratıp öne geçtiğini ve yapılan fedakarlıkların onlara kazanım olarak geri döndüğünü gördüm hep.
Her zaman İnsan odaklı olmaya, insana değer vermeye, onları iyi dinlemeye ve anlamaya özen gösterdim. Hak edene teşekkür etme ve takdir etme konusunda özen gösterdim. Astlarımın başında Demokles’in Kılıcı gibi sallanmaktansa onların yanında ve arasında olmayı tercih ettim. Askerlikte komutan olarak sizin postalınız en ilerideki askerinizin ki kadar çamur olmuyorsa başarı olmadığını gördüm. Bir konuda aklıma gelen bir şeyi o anda yapmadıysam günün sonunda bunun olumsuzluk olarak karşıma çıktığını ve sorun yarattığını gördüm hep. O nedenle de aklıma gelen başıma gelmeden gereğini yaptım öncelikle.
En önemli konulardan biri olarak da yapılan işe saygı göstermenin ve heyecanı muhafaza etmenin başarıda ne kadar önemli olduğunu gördüm. Heyecanını kaybeden, kontrolu elden kaçıranların nasıl başarısızlığa uğradığını da tecrübe ettim hep.
GENERALLİK YILLARI VE YAŞANAN TECRÜBELER, ALINAN DERSLER
Generallik başta Kurmay Subaylar olmak üzere her subayın hayallerini süsleyen çok büyük bir hedeftir. Kara Harp Okuluna giren her askeri öğrencinin gönlünde yatan aslan bir gün Genelkurmay Başkanı olmaktır. En azından bizim dönemimizde öyle olduğunu söyleyebilirim.
Komutan olmak, lider olmak bambaşka bir şeydir. Bunu kelimelerle tarif etmek çok güçtür. Sorumluluğu çok büyüktür. Buna karşılık onuru ve hazzı da o derece büyüktür.
Bizim terfi dönemimizde Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde albaylıktan generalliğe terfi için bekleyen 350 civarında Kurmay Albay ve yüzlerce Sınıf Subayı Albay vardı. Bunların içinden sadece 24 kişi o sene Tuğgeneralliğe terfi etti. Ben de buna layık görülen ve bu onuru yaşayan subaylardan biriydim.
2004 Yılı Yüksek Askeri Şûra Kararları ile Tuğgeneral Rütbesine terfi ettim ve Tekirdağ’daki 8’inci Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı görevine atandım. Hem Tugay Komutanı hem de Garnizon Komutanı olarak Tekirdağ’da 4 yıl görev yaptım.
Meslek hayatımın en hareketli, en yoğun ama en keyifli yıllarını yaşadık Tekirdağ’da.
Görev süresince Tekirdağ halkı ile bütünleştik ve çok güzel projeleri gerçekleştirdik. Bunu yaparken Mülki ve Mahalli Makamlarla çok yakın iş birliği ve koordineli şeklide çalıştık. İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile birlikte Mehmetçik Dershaneleri açtık, işlettik ve maddi yetersizlik nedeniyle üniversite sınavlarına hazırlık kurslarına gidemeyen yüzlerce gencimize kurslar verdik. Çok sayıda gencimiz bu sayede sınavlarda başarılı oldu ve üniversitelere girme şansını buldu. Eşlerimiz düzenledikleri sosyal faaliyetlerden sağlanan gelirle başarılı gençlerimize burs imkânı sağladılar ve onları desteklediler.
İl Valiliği ve Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile birlikte bünyesinde taşımalı sistemde hizmet veren okul ve sağlık ocağı bulunan köylere öncelik vermek üzere Köy Destek Uygulamaları yaptık. Okulları ve sağlık ocaklarını elden geçirdik, yolları ve köy çeşmelerini ıslah ettik. Bu şekilde bu köylerdeki tesislerden istifade eden çevre köylere de hizmet götürmüş olduk.
Milli bayram kutlama törenlerini halkla bütünleşecek şekilde festival havasında gerçekleştirdik. Engelliler için, Çocuk Yetiştirme Yurdundaki evlatlarımız için özel programlar düzenledik ve icra ettik.
Tugayımız Kara Kuvvetlerinin en seçkin birliklerinden biriydi. Yapılan bütün denetlemelerden büyük başarılarla çıktık, defalarca Ordu ve Kara Kuvvetleri Birincisi olduk. Bu denetlemelerden en zorlu ve ağır olanlarından bir tanesi o dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’un tam gün süreyle arazide yaptığı Terfi Denetlemesiydi. Sabah saat 09.00’dan Akşam saat 18.00’e kadar öğle yemeğini de arazide yemek şartı ile kesintisiz devam eden denetlemeden büyük bir başarıyla çıktı Tugayımız. Komutanımız bir çanta dolusu hediye dağıttı başarılı personelimize.
Sonuçta büyük başarılarla dolu dört yılımız geçti Tekirdağ’da ve 2008 yılında Tümgeneralliğe terfi ederek Tekirdağ’dan ayrıldık. Kara Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığı görevini yapmak üzere Ankara’ya intikal ettik.
2008-2010 yılları arasında iki yıl süreyle Kara Kuvvetleri İstihbarat Başkanı olarak görev yaptım. Bu dönem kamuoyuna yansıyan, herkes tarafından bilinen ve yakından takip edilen dava süreçleri, soruşturmalar ve operasyonlar nedeniyle oldukça hareketli ve yoğun geçen bir dönemdi. Sabah çok erken saatlerde başlayan mesaimizin gece kaçta biteceği belli değildi. Bazen birkaç gün üst üste Karargâhta kalmamızı gerektiren durumlar oluyordu.
Bu dönemde kamuoyuna Balyoz Davası olarak yansıyan 1’inci Ordu Karargahından dışarıya çıkarılan kayıtlarla ilgili ikinci Bilirkişi Raporunu hazırlamak için benim Başkanlığımda 5 kişilik bir Heyet oluşturuldu. Haftalarca çalışarak 1200 sayfalık bir rapor hazırladık. Bu rapor sözde Balyoz Darbe Planının gerçek dışı, düzmece bir Kumpas Planı olduğunu belgeleriyle ve gerekçeleriyle çok net bir şekilde ortaya koyan bir Doküman oldu ve haksız yere bu davada suçlanan, hapse atılan ve mesleğinden edilen silah arkadaşlarımızın savunmalarını hazırlamaları için bir tutamak teşkil etti.
Daha sonraki süreçte ‘Daysal Raporu’ olarak adlandırılan bu çalışma aynı zamanda tarihe not düşmek adına da çok önemli bir belge oldu.
Büyük stres ve sıkıntılarla dolu Kara Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığı görevinden sonra 2010 Yılı Ağustos’unda KKTC’ye Güvenlik Kuvvetleri Komutanı olarak atandım. Bu görev çok özel, çok ayrıcalıklı ve prestijli bir görevdi.
Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığına bağlı olmakla birlikte aynı zamanda KKTC Başbakanı’na da doğrudan bağlıydı ve bünyesinde KKTC Polis Teşkilatı, Muhaceret Dairesi ve İtfaiye teşkilatı da bulunmaktaydı. Güvenlikle ilgili, askerlik ile ilgili her şey tek bir şemsiye altında toplanmış ve Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığına bağlanmıştı. Politik-Askeri bir makamdı ve örneği olmayan bir laboratuvar gibiydi. Ada’daki İngiliz Üsler Bölgesi Komutanlığı ve BM Barış Gücü Komutanlığı ile ilişkiler de görev alanımızın içine giriyordu. Benim emrim altındaki personelden sadece 132’si Türkiye’ den gelen Türk Silahlı Kuvvetleri personeli idi. Diğer bütün personel KKTC vatandaşı idi.
KKTC’de görev yaptığım iki yıl boyunca yaşadıklarımı yazsam herhalde beş ciltlik bir kitap olur diye düşünüyorum. Bu dönemde benim ve eşim için en büyük onur Rauf Denktaş gibi bir dava adamı ve Millî Mücadele Kahramanını ve onun çok saygıdeğer eşi Aydın Denktaş Hanımefendiyi yakından tanımak olmuştur. Sayın Denktaş’ın son günlerinde yanında olmak, onun ellerinden tutmak, ebediyete göç ettikten sonra cenaze törenini planlamak ve icra etmek, ona olan son görevi yerine getirmek bizlere büyük bir onur vermiştir.
Biz KKTC’yi ve KKTC halkını çok sevdik ve seviyoruz. Orada görev yaparken kurduğumuz dostluklar, yaşadığımız güzellikler ve biriktirdiğimiz anılar hayatımızın sonuna kadar en müstesna ve değerli yerini koruyacaktır.
KKTC’deki görevi tamamlamayı müteakip bir yıllığına Afganistan’a Kabil Havaalanında konuşlu Uluslararası Kolordu Karargahının Harekât Destek Kurmay Yarbaşkanlığı görevine atandım. Aynı zamanda Afganistan Türk Temsil Heyeti Başkanı olarak Afganistan’daki tüm Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının Komutanı olarak görevlendirildim. Uluslararası Kolordu Karargahında 51 Ülkenin personeli vardı. Benim emrimde toplam 650 yabancı personel görev yapıyordu. Kolordu Komutanı şu anda ABD Genelkurmay Başkanı olan Orgeneral Mark A. Milley idi.
Afganistan’daki bu görev de benim açımdan çok ilginçtir. Lise yıllarında İngilizce öğretmeni yokluğu nedeniyle doğru düzgün İngilizce öğrenemeden mezun olduktan sonra devletin sağladığı imkanlarla ve özel gayret harcayarak ama çok çalışarak geliştirdiğim İngilizcem sayesinde dünyanın gözünün üzerinde olduğu bir misyonda ve en üst düzeyde, 650 yabancıya emir komuta etmek kısmet olmuştu bana.
Bu görev esnasında dünyanın dört bir yanından gelen en önemli devlet adamları ile aynı ortamda bulunma ve onlarla tanışma fırsatını buldum. Afganlı kardeşlerimiz için bir şeyler yapabilmenin gururunu yaşadım. Afganistan Silahlı Kuvvetlerinin Karargahlarının bulunduğu bölgelere gitme ve neredeyse Afganistan’ın tamamını görme şansı buldum.
Afganistan’da bir söz vardır. Afganistan’a bir kez gittiniz mi Afganistan sizi geri çağırır derler. Benim içinde öyle oldu gerçekten. Tam dört kez gittim Afganistan’a ve dolu dolu iki yıl geçirdim. Bu iki yılda devletimizin ve milletimizin büyüklüğünü gördüm. Çok gurur verici anılar biriktirdim. Her şeyden daha önemlisi Büyük Önderimiz, Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk’ün büyüklüğünü, Afgan Kıralı Emanullah Han ile tesis ettiği dostluk ve iş birliğinin günümüze yansımalarını, Afgan Halkının Büyük Atatürk’e gösterdiği sevgi ve saygının günümüzde nasıl devam ettiğini gördüm. İyi ki bu görevleri yapmışım. Şimdi hepsi bir tarih oldu.
Afganistan görevini tamamlamayı müteakip 2013 Ağustos ayında YAŞ Kararları ile Korgeneralliğe terfi ettim ve İstihbarat Başkanı olarak Genelkurmay Karargahına atandım. Bu görev de devletin en üst seviyesinde en hassas ve en gurur verici görevlerden biri oldu benim için. Bu görev esnasında Yurt dışında görev yapan Türk Silahlı Kuvvetleri Askeri Ateşeleri bize bağlıydı, Türkiye’de görev yapan Yabancı Ülke Askeri Ateşelerinin hepsi TSK ile ilişkilerini bizim üzerimizden yürütüyorlardı. Neredeyse bütün Dünyaya açılan bir kapı gibiydi bu görev bağlantıları. NATO Askeri İstihbarat Komitesi toplantılarına TSK adına biz katılıyorduk. Diğer ülkelerle İkili İstihbarat Mübadele Toplantıları en önemli faaliyetlerimiz arasındaydı. Bu görev süresince ülkemizi ve TSK’lerini uluslararası ortamlarda en üst seviyede temsil etmenin ve en üst makamlar tarafından kabul görmenin onurunu yaşadım. Çok özel ve ayrıcalıklı bir görevdi benim için.
Genelkurmay İstihbarat Başkanı olarak iki yıllık görevimi tamamlamayı müteakip 2015 yılında EDOK Muharebe Hizmet Destek Eğitim Komutanı ve Garnizon Komutanı olarak Kocaeli iline atandım. Türkiye’nin beş değişik yerindeki Sınıf Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlıkları bana bağlı idi. Kocaeli’nde de ilin önde gelen Mülki ve Mahalli Amirleri ile ve Halk ile çok güzel ilişkiler kurduk. Görev sorumluluk alanımın genişliği nedeniyle sık sık seyahat etmek zorunda kalıyordum. Zaman hızla akıp gidiyordu. EFES Serisi Müşterek Fiili Atışlı Tatbikatlar iki yılda bir İzmir-Seferihisar Bölgesinde yapılır. Bu Tatbikatların yabancı ülkelerin katılımı ile Uluslara arası seviyede yapılması ilk defa 2016 yılında oldu. Türkiye dışında 8 yabancı ülkenin silahlı kuvvetler unsurları da bu tatbikata katıldı. Ben bu tatbikatın Tatbikat Direktörü olarak görevlendirildim ve 2016 yılının başından tatbikatın bittiği haziran ayının sonuna kadar olan sürede İzmir’de kalarak tatbikatın kusursuz bir şekilde icra edilmesinde görev aldım. Benim en çok keyif aldığım ve gurur duyduğum görevlerden biri oldu bu.
2016 yılındaki yoğun faaliyetlerin ardından yıllık planlı iznimi ailem ile birlikte Bodrum’daki Askeri Kampta geçirirken 15 Temmuz 2016 tarihinde Menfur Darbe girişimi yaşandı ve ben ailemle birlikte Kocaeli’ne dönerek görevimin başına geçtim. O gece ve hemen ertesinde yaşanan olaylar gerçekten tarihi gelişmelerdi.
17 Temmuz 2016 günü Kocaeli İl Merkezinde katıldığım Şehit Polis Memurumuzun cenaze töreninde 10 yaşında oğlu ile yanıma gelip, oğlunu selam dura geçiren ve sonra benim elimi öptüren babanın, daha sonra bana sarılıp ‘’Vatansever olduğunuz için çok sağolun komutanım’’ deyişini unutmam mümkün değil. Orada öylece kala kaldım. Sevineyim mi, üzüleyim mi, ağlayayım mı, güleyim mi bilemedim. O güne kadar 41 yıl üniformasını şanla, şerefle, gururla taşımış, vatan, millet ve vazife uğruna seve seve canını vermeye hazır birine bu sözün söylenmesi çok dokunmuştu bana. Çok kötü hissettim kendimi. Vatanseverliğimizin sorgulanır olması çok gücüme gitmişti. Bizi bu duruma düşüren kanı bozuklara lanet okudum içimden. Benim meslek hayatımın tamamına yakını bu yıkıcı bölücü unsurlarla mücadele içinde geçmişti. Nereden nereye gelmiştik. Hepimizde derin izler bıraktı bu yaşananlar. O anıları da bir başka zaman paylaşma fırsatı olur inşallah diye düşünüyorum.
15 Temmuz’u takip eden süreçte İstanbul-Maslak’taki 3’ üncü Kolordu Komutanlığına atandım. Bu Kolordu aynı zamanda Türkiye’nin NATO’ya tahsisli tek Kolordusu idi ve Karargahında 13 Ülkeden 50’nin üzerinde yabancı personel bulunuyordu. Uluslararası nitelikli bir görevdi yine. Kolordunun emrindeki birliklerin biri hariç tamamı İstanbul Garnizonunda konuşlu idi ve 15 Temmuz gecesi televizyonlarda görülen, yollara, köprülere çıkan, menfur darbe girişiminde aktif olarak rol alan birliklerin hepsi bu atamayla benim birliğim olmuştu. Kolordu Komutanlığı Görevini teslim aldığım andan itibaren onlarca İdari Tahkikat Heyeti teşkil ettik, o gece yaşanan gelişmeleri tek tek inceledik, olaylara karışanların, suçluların tespiti ve haklarında gerekli işlemlerin yapılmasını sağladık, haksız yere kimsenin ceza almaması için gayret sarfettik. Bir kaos ortamında, olağanüstü ve tabiri caizse kâbus gibi bir süreç yaşadık.
Bu dönemde İstanbul’daki Zırhlı ve Mekanize Birliklerin bir ay içerisinde İstanbul dışına çıkarılması emirleri verildi. O hengâme içinde bir Tugayımızı Kahramanmaraş’a bir Tugayımızı Tekirdağ’a hiç kimsenin burnu dahi kanamadan intikal ettirdik. Yeni kışlalar açtık, tüm yaşam alanlarını yeniden oluşturduk ve kullanıma sunduk. Bunlar hep gece gündüz zaman mevhumu tanımaksızın fedakârca yapılan çalışmalarla gerçekleştirildi. O günlerin derin izleri ve anıları hayatımızın sonuna kadar bizlerle kalacak bunu çok iyi biliyoruz.
Yaşanan bu süreçler içerisinde 2017 Yılında NATO’nun en önemli tatbikatlarından biri olan EASTERN STAR-2017 Tatbikatını İstanbul- Maslak’ ta 3’üncü Kolordu Karargahında çok sayıda yabancı personelin katılımı ile gerçekleştirdik. Bu Tatbikatın sonunda bir İngiliz Tümgeneralin yaptığı değerlendirme konuşmasında söylediği şu sözleri hiç unutmuyorum. Herkesin önünde bana hitaben ‘’Sir, içinde bulunduğunuz olağanüstü ortamda bu tatbikatı yapmazsınız diye düşündük. Siz yapacağız dediniz. Tatbikatın planlama ve hazırlık aşamasında vaz geçersiniz diye düşündük, hatta ne zaman vazgeçecekler diye bekledik. Vazgeçmediniz. Son derece güzel ve başarılı bir Tatbikat icra ettiniz. Bu da TSK’nin kararlılığını, azmini ve gücünü gösteriyor. Tebrik ediyoruz sizleri’’ dedi. Bu sözlerin üzerine daha ne söylenebilir.
Bizim için oldukça yoğun ve sancılı geçen iki yılın sonunda bu seferde EFES-2018 Müşterek Fiili Atışlı Tatbikatına Tatbikat Direktörü olarak görevlendirildim. Bu tatbikata 23 Ülkeden binlerce personel katıldı. Bu Tatbikatın sevk ve idaresinde en üst seviyede görev almak ve üstün bir başarıyla gerçekleştirmek benim Askerlik Hayatımın Finali oldu. 43 yıllık hizmete de böyle bir final yakışırdı diye düşünüyorum ve bundan da çok gurur duyuyorum.
YURT DIŞI GÖREVLERDE YAŞANAN TECRÜBELER VE ALINAN DERSLER
43 yıllık meslek hayatımın 9 yılı yurt dışı görevlerde geçti. Bunların dışında yaptığım görevlerin gereği olarak 40’tan fazla ülkeyi ziyaret ettim, buralarda yapılan toplantılara ve değişik faaliyetlere katıldım ve ülkemi temsil ettim. Bunun da benim için bir ayrıcalık olduğunu düşünüyorum.
9 yıllık yurt dışı görev sürem boyunca 3 yıl KKTC’de, 4 ay Azerbaycan’da, 1 yıl Bosna-Hersek’te, 3 Yıl Belçika/Mons’ta, 2 yıl Afganistan’da görev yaptım. Her biri çok özel ve çok değerli görevlerdi benim için.
Çatışma bölgelerindeki tecrübelerimi birer cümle ile özetlemek gerekirse;
1993 Yılında Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerini eğitmek üzere 150 civarında Subay Astsubaydan oluşan Eğitim Grubu olarak Azerbaycan’a gönderildik. Eğitimlere daha yeni başlanmıştı ki Suret HÜSEYİNOF isimli bir Tümgeneral, eski SSCB Ordusundan emrinde kalan bir Tümen kadar Kuvvetle Gence’den kalkıp Bakü’ye kadar ilerledi. Devlet Başkanı Elçibey kardeş kanı dökülmemesi için yönetimi bıraktı Nahçıvan’a gitti. Haydar Aliyev Nahçıvan’dan gelerek Devlet Başkanı oldu. Bu süreçte AĞDAM Ermenilerin eline geçti. Azerbaycan siyasi tarihinin en çalkantılı günlerine bu görev esnasında bizler de şahit olduk. Dört ay süren bu görev bizlere Güçlü bir Ordu’nun bir Ülkenin Bekası için ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Elçibey’in elinde iyi eğitilmiş, iyi teçhiz edilmiş birlikler olsaydı Suret Hüseyinof başarılı olamazdı diye düşünüyorum.
1995 yılında bir yıl süreyle Bosna-Hersek’ te görev yaptım. Bunun ilk altı ayı Zenitsa’da Türk Görev Gücünün Lojistik Şube Müdürlüğü görevi, ikinci altı ayı ise Gorni Vakuf’ta Uluslararası Karargâhta Personel ve Lojistik Şube Müdürlüğü göreviydi. 1995 yılı çatışmaların en yoğun yaşandığı bir dönemdi. Bir taraftan da Bosna-Hersek için kalıcı Barış Görüşmelerinin yapıldığı ve sonuçta Dayton Barış Anlaşmasının imzalandığı günlerdi.
Bosna-Hersek muhteşem bir Ülke. İlk baharı ayrı güzel, sonbaharı ayrı güzel. Neretva Nehri Zümrüt yeşili rengi ile büyülüyor insanı. Tank atışı ile yıkılan Mostar Köprüsü Boşnak Kardeşlerimiz için tarihe olan bağları demekti. Ne kadar yıkarlarsa yıksınlar biz daha eskisini yapacağız deyip tarihi köklerine sahip çıkıyorlardı. İnsan çok farklı duyguları yaşıyor böylesi bir ortamda.
Bosna-Hersek te etnik bölünmüşlüğün ve ırkçılığın bir ülkeyi nereden alıp nereye götüreceğinin en trajik tecrübelerini yaşadık. Boşnak Kardeşlerimizin bize gösterdiği yakınlık, dostluk, ev sahipliği kelimelerle tarif edilemez. Dayton Anlaşmasının imzalanmasından birkaç gün sonra Sırp Keskin Nişancılarla kuşatılmış Saray Bosna’ya yaptığımız tarihi ziyaret ise herkese kısmet olmayacak bir gelişme oldu bizler için. Tarihe tanıklık ediyorduk bu görevlerde.
Afganistan’ a biri 2002, diğeri 2013’ te olmak üzere iki ayrı dönemde birer yıl sureyle gitmek ve görev yapmak kısmet oldu bana. Coğrafya bir ülkenin ve o ülkede yaşayan insanların kaderidir derler. Bunun en güzel örneği Afganistan’dır herhalde. Tarih boyunca büyük savaşlara, çatışmalara, çekişmelere sahne olmuş, kısa süreler haricinde huzur ve sükûn bulmamış bu ülkenin özü son derece temiz, yiğit ve mert insanlarını tanımak ve onlar için bir şeyler yapmaya çalışmak her zaman büyük bir gurur vesilesi oldu benim için.
Şunu net olarak ifade edebilirim ki 2002 yılında Albay Rütbesi ile gittiğim ilk Afganistan görevi meslek hayatımda beni en çok etkileyen, ayrı bir yere koyduğum, çok önemli ve çok özel bir görevdir benim için. Bu görevin geleceğe yönelik bir dönüm noktası olduğunu düşünürüm hala.
Afganistan’ da görev yapmak zaman makinası ile yolculuk gibiydi. Türkiye’ de uçağa modern çağda biniyorduk, Kabil’ de Orta çağın karanlığına iniyorduk. Türkiye de resim rengarenk idi, Afganistan’a indiğimizde tek renk olarak Gri renk vardı. Güzel olan tek şey özü ve yüreği tertemiz Afgan Halkı idi.
Bu ülkede etnik bölünmüşlüğün, gericiliğin, yobazlığın, yolsuzluk, rüşvet, irtikap ve soygunculuğun, kötü yönetim ve kötü liderliğin Ülkeyi nereye götürdüğünü gördük net bir şekilde. Her biri kendi silahlı adamlarını besleyen ve Savaş Ağası olarak adlandırılan Liderlerin çıkar çatışmalarının bir ülkeyi nasıl mahvettiğini gördük.
Ben Afganistan’ın temel sorunlarının başında liderlik sorunu olduğunu, birleştirici, otoriter ve karizmatik bir Lidere sahip olmamalarının tarih boyunca Afganlıların birleşmesinin, modern bir yönetim ve ülke kurmalarının önüne geçtiğini düşünüyorum.
İnsan böyle ortamlarda Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk’ ün büyüklüğünü, değerini daha iyi anlıyor ve şükrediyor böyle eşsiz bir lidere sahip olduğumuz için. Ne mutlu bizlere.
Yurt dışında, çatışma ortamlarında yaptığım bu görevler, ülkemizin, devletimizin, milletimizin, TSK’lerinin gücünü, önemini ve değerini daha iyi anlamak ve insanımızın zor şartlar altında yürütülen bu görevler esnasında sergilediği üstün performansı ve ortaya çıkan özel niteliklerini gözlemlemek adına eşsiz tecrübeler, fırsatlar oldu benim için. Bütün bunları görmenin, tecrübe etmenin ve yaşamanın benim için büyük bir şans ve ayrıcalık olduğunu düşünür ve bundan büyük bir gurur duyarım her zaman.
ASKERLİK BİR MESLEK DEĞİL YAŞAM TARZIDIR
43 yılın sonunda şunu rahatlıkla söyleyebilirim; Askerlik bir Meslek değil, Yaşam tarzıdır. Onu ailenizle, Eşiniz, çocuklarınız ve sevdiklerinizle yaşarsınız. Sürekli bir fedakârlık ister. Hele istikbale yönelik hedefleriniz ve beklentileriniz varsa Ailece katlanacağınız çok fedakârlık var demektir. Bunun bilincinde olarak Meslek Hayatımın her kritik dönemecinde, örneğin Kara Harp Akademisi Giriş Sınavlarına Hazırlanma döneminde, Yurt Dışı Sınavlarına hazırlanma döneminde, oturup Eşimle uzun uzun konuştuk. Nasıl bir sürece girdiğimizi, bizi hangi zorlukların beklediğini, başarılı olmamız durumunda hayatımızın nasıl değişeceğini, neleri elde edip, nelerden vaz geçeceğimizi, her şeyi konuştuktan ve Eşimin tam desteğini aldıktan sonra yola çıktık. Eğer Eşimin desteği ve çocuklarımın anlayışı, fedakarlıkları olmasaydı Meslek Hayatımda elde ettiğim pek çok başarı da olmazdı diye düşünüyorum. Bu nedenle Eşime ve Çocuklarıma özel bir teşekkür borçluyum.
Hayatta hiçbir şeyin gökten zembille inmediğini, ulufe olarak insanlara verilmediğini, hedeflere ulaşmak ve başarmak için çok çalışmak gerektiğini gördüm. Vatan’a ve Orduya Sadakatle Hizmet Şerefimizdir Sözü bizim Şiarımız oldu. Hep bu doğrultuda çalıştık ve Vazifeyi her şeyden öne koyduk.
Bu meslek sayesinde İnsanımızı çok yakından tanıma, onun özünü, saflığını, temizliğini ve sahip olduğu üstün nitelikleri görme şansını elde ettim. Tabiri caizse insan sarrafı oldum. Bundan da büyük mutluluk duyuyorum.
Bugün bana yeniden dünyaya gelseniz, hayata yeni baştan başlasanız yine Asker olur muydunuz diye sorduklarında hiç tereddütsüz evet diyorum. Yine asker olurdum.
Son söz olarak; Urlalı olmak bizim gururumuzdur, en büyük ayrıcalığımızdır ve her zaman öyle kalacaktır. Ne mutlu bizlere ki Urlalıyız.
MEHMET DAYSAL-Biyografi
ÖZGEÇMİŞ ÖZETİ
Emekli Korgeneral Mehmet Daysal 10.03.1958 tarihinde İzmir’in Urla İlçesinde dünyaya gelmiştir. 1979 yılında Kara Harp Okulu’ndan Topçu Subayı olarak, 1987 Yılında Kara Harp Akademisinden Kurmay Subay olarak mezun olmuştur. Türk Silahlı Kuvvetlerinin değişik birlik ve Karargahlarında, NATO ve Barış Gücü Görevlerinde Uluslararası Karargahlarda 39 yıl hizmeti (Kara Harp Okulu ile 43 yıl) tamamlamayı müteakip 2018 Yılında Korgeneral Rütbesi ile Emekli olmuştur.
Bu görevleri esnasında Taktik, Operasyonel ve Stratejik seviyelerde İstihbarat, Harekât ve Lojistik alanlarında derinlemesine bilgi ve tecrübe sahibi olmuş ve her seviyede birliklere emir ve komuta etmiştir.
Mesleki Kariyeri boyunca, Avrupa Yüksek Müttefik Kuvvetler Komutanlığı Karargahında (SHAPE) 3 yıl süreyle Kriz Yönetim Subayı ve Lojistik Başkan Yardımcısı olarak, Birleşmiş Milletler ve NATO Şemsiyesi altında icra edilen Barış Gücü Görevlerinde /Barışı Destekleme Harekatlarında 1 yıl Bosna-Hersek’te, 2 yıl, Afganistan’da (birer yıllık iki ayrı dönem) Uluslararası Karargâh Personeli olarak ve 4 ay süreyle Azerbaycan’da Milli kapsamda görev yapmıştır.
* 2004 yılında Generalliğe terfi etmesini müteakip sırasıyla;
– 4 yıl süreyle Tekirdağ’da Tugay ve Garnizon Komutanlığı,
– 2 yıl süreyle Kara Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığı,
– 2 yıl süreyle KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı,
– 1 Yıl Süreyle Afganistan’da Uluslararası Kolordu Karargahında Harekât
Destek Kurmay Yarbaşkanlığı,
– 2 Yıl süreyle Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı,
– 1 Yıl Süreyle Kocaeli’ de EDOK Muharebe Hizmet Destek Eğitim Komutanlığı
ve Kocaeli Garnizon Komutanlığı,
– 2 yıl süreyle İstanbul’da 3’ ncü Kolordu ve NRDC-T (NATO Kolordusu)
Komutanlığı görevlerini yürütmüştür.
* Ekim 2021’den itibaren Hadımköy/İstanbul Merkezli Flokser İleri Kimya Teknolojileri Sanayi ve Ticaret A.Ş. bünyesinde Genel Müdür olarak görev yapmaktadır.
yetenek ve tecrübeler
– Milli ve uluslararası ortamlarda en üst düzeyde Ülkesini ve Kurumunu temsil etme,
– Her seviyede Bürokratik ortamda ilişkileri tesis ve sürdürme,
– Liderlik, sevk ve idare konularında üst düzey bilgi ve tecrübe birikimi,
-Uluslararası kuruluş ve karargahlarda ve çok uluslu operasyonlarda çalışma tecrübesi,
-Çok uluslu ve çok kültürlü ortamlarda değişik ülkelerden ve gruplardan gelen insanları sevk ve idare ve onlara emir komuta etme,
-Çözüm odaklı ve sonuç odaklı çalışma.
KARİYER GEÇMİŞİ
-Topçu Batarya Komutanı, 1980-1986,
-Tugay Karargâhı İstihbarat Şube Müdürlüğü, 1989-1993,
-Azerbaycan Türk Eğitim Grubu Karargâh Subaylığı, 1993,
-EGE Ordusu Plan Subaylığı, 1994 -1996,
-Türk Birliği Lojistik Şube Müdürlüğü (ilk 6 ay) ve Uluslararası Güneybatı Sektör Karargâhı Personel ve Lojistik Şube Müdürlüğü (ikinci 6 ay), Bosna-Hersek, 1995,
-Piyade Tabur Komutanlığı, SÖKE, 1996,
-NATO Kriz Yönetim Subayı, SHAPE Karargâhı, Mons, Belçika1997-1999,
-SHAPE Karargâhı Lojistik Başkan Yardımcısı, Mons, Belçika, 2000,
-Kolordu Karargâhı İstihbarat Şube Müdürlüğü, 2000- 2002,
-UGYK Karargâhı Lojistik Şube Müdürü, Afganistan, 2002-2003,
-Piyade Alay Komutanı, Sarıkamış, Kars, 2003-2004,
-Mekanize Piyade Tugay Komutanı ve Garnizon Komutanı, Tekirdağ, 2004-2008,
-Kara Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanı, Ankara, 2008-2010,
-KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı, Kıbrıs, 2010-2012,
-UGYK Çok Uluslu Kolordu Karargâhı Harekât Destek Kurmay Yarbaşkanı, Afganistan, 2012-2013,
-Genelkurmay İstihbarat Başkanı, Ankara, 2013-2015,
-EDOK Muharebe Hizmet Destek Eğitim Komutanı ve Kocaeli Garnizon Komutanı, Kocaeli, 2015-2016,
-3’ üncü Kolordu ve NATO Hızla İntikal Ettirilebilir Kolordu (NRDC-T) Komutanlığı, Ayazağa, İstanbul, 2016-2018,
MESLEKİ EĞİTİM
-Kara Harp Okulu,1979,
-Topçu ve Füze Okulu,1980,
– Kara Harp Akademisi, 1987-1989,
-Silahlı Kuvvetler Akademisi,1993,
-Temel ve Tekâmül İstihbarat ve İKK Kursları,
-Kara Kuvvetleri Komutanlığı Bünyesindeki bütün Sınıf Okulu ve Eğitim Merkezlerinde Akademi öncesi Temel Kurslar, 1987,
-NATO Okulu/Almanya, Kriz Yönetim Kursu, 1997,
-NATO Eğitim Merkezinde, RİGA; Steadfast Pinnacle Kursu ve Tatbikatı, 2017.
MADALYA VE ÖDÜLLER
-Birleşmiş Milletler Bosna-Hersek Hizmet Madalyası,1995,
-Afganistan Genelkurmay Başkanlığı Üstün Hizmet Madalyası, 2002,
-Birleşmiş Milletler Afghanistan Hizmet Madalyası, 2002-2003,
-NATO Afganistan Hizmet Madalyası, 2013.
-Görev süresi boyunca sıralı Milli Komutanlıklardan alınmış toplam 85 adet Takdirname ve Şerit Rozet.











