Neleri başardık, nerelerde yanlış ve eksik yaptık!..

Yazar :

Depremin oluşundan bu yana 19 gün geçti. Bu an itibarı ile 42 binin üstünde kaybımız ve 150 bin civarı yaralı kurtulmuş vatandaşımız var. 7 bin 500 artçı sarsıntı meydana gelmiş deprem bölgesinde. Yüzbinlerce vatandaşımız, şu an için daha güvenli illere tahliye edildi. Bölgelerde gece sıcaklıkları tamamında 0’ın altında… Kahramanmaraş, Adıyaman ve Malatya’da -11 derecelerde. Tabii ki bu soğukta iş makinalarının mazot depoları donuyor. Depremzedelere ulaştırılan su şişeleri araç içlerinde bile donma yaşıyor, açıkta depolanalar ise kesin donuyor. 19 gündür Türkiye ve dünya olarak, arama-kurtarma ve enkaz kaldırma çalışmalarını izliyoruz.

Uzmanlar canlı yayınlarda depremin oluş biçimini, neden bu kadar büyük bir yıkımın oluştuğunu, binaların neden depreme dayanamadığını, arama kurtarmanın ne şekilde yapılması gerektiğini, kimlerin ne gibi ihmal ve kusurlu olduğunu tüm dünyaya anlattılar. Müthiş bir bilgilendirme oldu.

Asıl gerçekler tüm uzmanların bir araya geldiği ve tüm arama kurtarma ve enkaz kaldırma işleri bittikten sonra yapılacak çalıştaylarda ortaya çıkacaktır. Şu anda bazı bilgi kirlilikleri, yanlış yönlendirmeler, cadı avları, siyasi söylemler, organizasyon bozuklukları ve bir sürü tezviratlar ortada kol geziyor. Yardımda birbiriyle yarışan ve el ele gönül gönle olan sevgili vatandaşlarımız da acıyı azaltmaya canhıraş bir biçimde devam ediyor.

Kısaca olan biteni özetlemeye çalıştım. Şimdi ise makarayı biraz başa saralım ve yapılan yanlışlarla bir teknik adam gözüyle yüzleşelim!…

1999 depreminden sonra bir sürü şey değişti ülkemizde ama değişenlerle eksiklik ve yanlışlarla konumuza devam edelim. 1999 ve takip eden yıllarda ve son olarak da 2018 yılında yenilenen deprem yönetmeliklerimizi sürekli güncelledik. Gelgelelim yapı denetim müesseselerini kurduk hazır beton kullanmayı mecbur tuttuk, demirlere kalite ve çap standartları getirdik, binada dökülen betonlardan numune alıp test ettik, kullanılan demirlerin kalitesini test ettik. Eksik olanları yıktık döktük. Zeminlerle ilgili jeolojik etütler yapıldı ve bina yüksekliğine uygun zemin emniyet gerilmeleri hesapları yapıldı. Bu çıkan değerlere göre statik betonarme hesapları yapıldı zemin iyileştirmesi gereken yerlerde de gereken zemin ihya edildi.

2018 yılından sonra alınan bina ruhsatlarında da müteahhitlerin karnesine göre inşaat izinleri verilmeye başlandı.

Peki 2018’e kadar neler oldu; cebine üç kuruş para koyan bile inşaatçı oldu. Tüm meslek gruplarında meslek etiklerine ve yapılan yeminlere aykırı davranan bir zümre de oluştu

Rant büyüktü!… Rant büyüdü bundan herkes payını aldı ama ahlak da çöktü…

Türkiye’nin nüfusu büyüdü yıllık ortalama % 1 civarı ama azalma olduğu da bir gerçek. Geçen yıl itibarı ile binde 7.1 ve seksen beş milyon iki yüz yetmiş dokuz bin kişi 2022 sonu. Şehir merkezleri ve ilçelerde yaşayan nüfus % 95 seviyesinde. Yüz ölçümü değişmeyen ama nüfusu sürekli artan bir ülkede yaşıyoruz. Kırsal kesimin boşalması ve şehirleşmenin artışı da şehirde yaşam alanlarını düzensiz bir biçimde artışına, hazine arazilerinin işgale uğrayıp gecekondulaşmanın da önü alınamaz hale geldi.

İşte bugün yaşananların birinci sebebi de buydu. Şehirler geometrik dizi şeklinde büyümek zorunda kaldı. Tarımda gerekli planlamalar yapılamadığı için tarımdan elde edilen gelirler düştü. Kırsal kesimdeki nüfus artışları kentlerden daha da yüksek olunca göçler hızla başladı ve tarımsal arazilerin bir kısmı barınma amaçlı imara açıldı.

Kayalık zeminlerde tarım yapılamayacağına göre insanlar kayalığa evlerini, ovaya da tarlasını kurmuştu ama hangi şartlarla bu binalar inşa edildi? Peki illerde ne oldu?

Normalde imar planları muhtelif ölçeklerde, mevcut ve 100 yıllık gelişmelere göre yapılırken bu periyotlar da bozuldu Alt yapısı yapılmamış ovalarda imar adaları oluşturuldu.

Bunların yapılma sebepleri de bir kısmı siyasi, bir kısmı rant ve bir kısmı da sosyolojik etkilerle oluştu.

Büyükşehir belediyeleri ihdas edildi ve yerel yönetimde toplamalar ve salahiyetler merkezi idarelere devredildi. İl özel idareleri kapatıldı. Bu da idareleri hantallaştırdı.

Belediyelerdeki teknik kadro yetersizlikleri de ayrı bir konu… Konunun uzmanları özel sektörde yüksek maaşlarla iş bulurken, gerçekte kamuda olması gereken liyakatli ve tecrübeli kadrolar ihdas edilemeyip bu kadrolara da yeterli ücretler ödenemedi.

Belediye meclis üyelikleri de siyaset tarafından oluştu. Liyakat ve yeterlilik göz ardı edildi.

İmar komisyonlarında mesleki kariyeri alakasız olanlarla dolduruldu. Bu arada da kirli ilişkilere çanak açılmış oldu. Hak hukuk göz ardı edildi. Her siyasi partinin yandaşları bu kadrolara el attı bu da ahbap çavuş ilişkilerini ön plana çıkardı. Tüm Türkiye’de ne kadar mimar mühendis belediye başkanı olduğu da çok önemli bir kriter aslında… Belediyeler siyasi yandaşların iş ve rant kapısı oldu. Kadrolarda iş bilirliğin önüne siyasi görüş geçti. Gerçekte alınması gerekli kişi ve adetler yerine kadrolar yandaşlarla şişirildi. Kaliteli kariyerin gerçekte alması gereken ücretler de bu sayede ödenemez hale geldiğinden, belediye bütçeleri de çarçur oldu. Ortaya da düşük kalitede hizmetlerle halk baş başa kaldı.

Böylesi büyük alanlı ve yüksek nüfuslu ve yüksek şiddetli depremlerin sürekli olduğu ülkemizde milli beka için ihdas edilmesi gereken ve geniş alanlarda jeolojik  etütleri tamamlanmış mikro etütleri güncellemeleri yapan bir AFET KORUMA VE PLANLAMA BAKANLIĞININ kurulması çok gerekli bir konu.

Bu konu en öncelikli yapılması gereklilikler listesinin başına konmalı. Bunu neden söyledim? Şimdi deprem analizlerinden çıkardığım özete geçeceğim.

Şu an büyük yıkım yapmış olan bu son ikiz depremin en önemli özelliklerinden biri yüzeye yakın ve uzun süreli ve muhtelif yer hareketlerini bir arada gördük. Bilim adamları bu depremin olacağını biliyor ve uyarılması gereken tüm bileşenleri muhtelif vesilelerle ortaya koymuşlar. Ama burada atlanan ve en önemli konu şu: Bu depremde oluşan ivmeyi ortaya koyamadıkları için yapılan bina statik hesaplarında ve zemin etütlerinin yetersizliğini de eklersek faciaya ortak oldular.

Ova ve alüvyonlu arazilerde ve fay hatlarında yüksek yapı yapılmasına izin veren imar planları ve uygulama kriterleri de bu faciaya davet çıkarmış ve lüzumsuz insan kayıplarımızın ikincil sebebi olmuştur.

1999 öncesi ve sonrası imar yönetmelikleri ile yapılan binalarda da bir sürü eksiklik hata ve kötü malzeme seçimleri, uygulama hataları, şantiye şeflerinin vazifesini yapmaması, hırsızlık yapılan inşaatlar, denetlenmeyen inşaatlar, kar amaçlı malzeme çalmaları bu facianın büyümesinin en büyük sebeplerinden üçüncüsüdür. Bu çok uzun ve uzmanlık gerektiren bir konu… Bu konu, bundan sonraki yazacağım yazı dizisinde en önemli başlıklardan biri olacak.

Dördüncü konu ise imar afları…

İmar afları çok kısıtlı bir biçimde uygulanacak iken amacını ve öneminin dışında bir konuya evrilmiştir. Deprem bölgesinde verilmiş üç yüz bin civarındaki yapı kayıt belgesi içerik ve olması gerekenin ve kanundaki bu belge sahiplerinin binasının güvenliğinden sorumlu olmasına rağmen, gereğinin ve teknik desteğin alınamaması sonucu bir sürü sakat bina ihdas edilmiş oldu. Bir önemli konu da kanuna karşı sahtecilik yapan mal sahiplerinin binalarının yıkım kararı olmasına rağmen siyaseten bu konunun görmezden gelinmesi de bu facianın boyutunun artmasına mutlaka sebep olmuştur.

Kentsel dönüşümle ilgili uygulamalarında ada bazında devlet eliyle yapılıp denetlenememesi de konunun uzamasına ve gereksiz zaman kaybına sebebiyet vermektedir. Bu çok özellikli bir konudur ve halkın eline bırakılamayacak kadar hassas ve uzmanlık gerektirir.

Çevre Şehircilik ve İklim Bakanlığı ilave afetler gelmeden yeterli rezerv alanları tespit etmeli ve bunların alt yapılarını da yapıp bu yerler dışındaki yerlerin önemli bir kısmının imarını geçici süreyle askıya alıp yeni ve planlı jeolojik güvenliği olan alt yapısı hazır yerlere şehirleri taşıma konusunda öncelik ve teşvik uygulamalı. Bütçeyi de tüm dünya kaynaklarını kullanarak finans etmelidir.

Bu konular siyasete oyuncak olamayacak kadar önemli ve milli beka ve ekonomik bir konudur. Tüm partilerin uzlaştığı bir siyaset belgesi ve yol haritası eşliğinde kayıtsız şartsız değiştirilemez bir anayasa belgesi gibi imza altına alınmalı ve hiçbir açık bırakmadan huhuki gereklilikler bir çalıştayla tespit edilmelidir.

Afet yönetimi ve deprem risklerini azaltma ve son depremdeki hataları bir daha yaşamamak adına bir sonraki yazıma bir konu başlığı olarak koyacağımı sizlerle paylaşıyorum.

Tüm halkımıza başsağlığı ve sabırlar dilerken yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.

Yardım yarışı gösterişten ve siyasi konulara malzeme yapılmadan büyük bir koordinasyonla uzun soluklu olması zorunlu görünüyor. Tüm halkımızın bu konuya hassasiyet göstereceği ve fitne fesada kulak tıkayıp bireysel vicdanı ve aklı hikmetle davranmasının hayati öneme sahip olduğu da unutmayacağını bilerek; yardımda bulunabilen tüm dünya halklarından ve vatandaşlarımızdan Allah razı olsun… Dualarınız kabul olsun…

AMİN…

Etiketler :
Kategori :
Genel

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir