Halil Nadas yazdı:
Goethe, yüzyıllar öncesinden sesleniyor: “İnsan her gün bir parça müzik dinlemeli, iyi bir şiir okumalı, güzel bir tablo görmeli ve mümkünse birkaç mantıklı cümle söylemeli.” Bu söz, sıradan bir entelektüel öğütten çok daha fazlası; modern çağın kaosu içinde kaybettiğimiz insani dokuyu, anlamı ve farkındalığı yeniden kazanmanın bir manifestosu gibi. Peki, bu kadim tavsiye, günümüz metropolünün tüketim çarkında, sürekli bir koşturmaca içinde sıkışıp kalmış bizler için ne ifade ediyor?
Metropolün gürültüsü ve ruhun sessizliği
Pınar Engincan’ın “Metropolde Kültür ve Gündelik Yaşam Üzerine Düşünmek” başlıklı yazısında çarpıcı bir şekilde tasvir ettiği gibi, metropoller küresel iktidarın ve tüketim kültürünün devasa sahnesi. Bu sahnede, her gün sayısız uyaranla, reklamlarla, “yapılacaklar” listeleriyle boğuşuyoruz. Gündelik hayatımız, Lefebvre’in deyimiyle, çalışma, özel yaşam ve boş zaman olarak üçe bölünmüş ve her biri ayrı mekânlara hapsolmuş durumda. İşyerimiz bir başkası için boş zaman mekânı olabiliyor. Bu parçalı yaşam, bizi kendi gerçekliğimizden, çevremizden ve hatta kendimizden yabancılaştırıyor. Simmel’in dediği gibi, metropol insanı daha hesapçı, daha rasyonel bir kimliğe bürünüyor; bu bir korunma mekanizması olsa da, aynı zamanda duyarsızlaşmanın da kapısını aralıyor.
Goethe’nin reçetesi: Gündelik hayatın içinde bir direnş noktası
İşte tam da bu noktada, Goethe’nin sözleri bir direniş ve yeniden insan olma çağrısına dönüşüyor. Engincan’ın da altını çizdiği gibi, kültür ile gündelik yaşam iç içe geçmiştir. Kültür sadece müzelerdeki tablolar veya salonlardaki senfoniler değil, aynı zamanda sabah kahvemizin tadı, işe giderken gördüğümüz bir ağacın gölgesi veya bir arkadaşımızla kurduğumuz samimi bir diyalogdur.
- Bir parça müzik dinlemek, sadece kulaklıktan gelen bir ses değil, o anda zihnimizin ve ruhumuzun titreşimlerini hissetmektir. Otomatik pilottan çıkıp, duygularımızın farkına varmaktır. Bu, metropolün yarattığı duygusal yabancılaşmaya karşı bir panzehir olabilir.
- İyi bir şiir okumak, dilin sıradan kullanımının ötesine geçmek, imgelerle düşünmektir. Bizi alışılagelmiş kalıplarımızdan sıyırır ve zihinsel bir farkındalık egzersizi sunar.
- Güzel bir tablo görmek, illa bir müzeye gitmek anlamına gelmez. Bir sokak duvarındaki grafiti, bir dükkân vitrinindeki ürünlerin düzeni veya gökyüzündeki bulutların şekli olabilir. Bu, etrafımızdaki güzelliği, detayları fark etmek için bir davettir.
- Birkaç mantıklı cümle söylemek ise belki de en devrimci olanıdır. Bu, sosyal medyadaki yüzeysel etkileşimler veya günlük “nasılsın” ritüelleri yerine, niyetle, düşünerek, karşımızdakini gerçekten duyarak konuşmaktır. Marx’ın ve Lefebvre’in değindiği “insanın insana yabancılaşmasına” karşı en güçlü silahlardan biridir.
Farkındalık, tüketime karşı bir duruştur
Metropol, her şeyin metalaştırıldığı, boş zamanımızın bile alışveriş merkezlerinde, kafelerde paketlenip satıldığı bir mekân. Lefebvre’in “soyut mekân”ı, hayatımızı homojenleştirip parçalıyor. Goethe’nin önerdiği bu küçük ritüeller ise, bu tüketim sarmalına bilinçli bir müdahaledir. Pasif bir tüketici olmak yerine, aktif bir “deneyimleyici” olmamızı sağlar. Bir şarkıyı “tüketmek” yerine onu “dinlemek”, bir resme “bakmak” yerine onu “görmek”, bu farkındalık halidir. Bu, bize dayatılan gündelik hayatın içeriğini ve yönünü ele geçirmenin, onu kişisel ve anlamlı kılmanın bir yoludur.
Anı yakalamak
Goethe’nin reçetesi, bize farkındalığın lüks değil, bir ihtiyaç olduğunu hatırlatıyor. Metropolün karmaşası ve yabancılaştırıcı etkisi içinde, bu küçük, bilinçli adımlar bizi “an”a bağlayan birer çapa işlevi görüyor. Her gün, kendimize ayırdığımız bu bilinçli anlarla, sadece hayatı yaşamakla kalmıyor, onu hissediyor, anlıyor ve nihayetinde daha derinden deneyimliyoruz.
Bugün, kendinize bir iyilik yapın. Koşturmacaya bir dakika ara verin. Sevdiğiniz bir şarkıyı açın ve sadece onu dinleyin. Kısa bir şiir okuyun. Pencereden dışarı bakın ve içinize işleyen bir güzelliğin farkına varın. Ve birine, içinizden geldiği gibi, samimi ve anlamlı bir cümle kurun. Bu küçük direniş, ruhunuzu metropolün gürültüsüne karşı koruyacak, size ait bir sığınak inşa etmenin ilk adımı olacaktır. Çünkü farkındalık, hayatı sadece geçirmek değil, onu yaşamaktır.
Dostlukla…
