Hayatta ben en çok babamı sevdim

Yazar :

Av. Yusuf Baratalı yazdı:

Eylül toparlandı gitti işte

Ekim filan da gider bu gidişle

Tarihe gömülen koca koca atlar

Tarihe gömülür o kadar.

Turgut Uyar

Turgut Uyar dörtlüğünü eylül ve ekim ile yazmış ben de şöyle başlayayım; Ocak geldi şubat da gelir

bu gidişle.

2024 yılı savaşlar, insan hakları ihlalleri, çocuk ve kadınlara karşı işlenen vahşete varan suçlar, ekonomik sıkıntılar, yargıda adalete ulaşmanın zorluğu, eğitimin kalitesinin günden güne düşmesi gibi birçok olumsuzluğun yaşandığı bir yıl oldu. Aslında bu olumsuzluklar dünya var olduğundan beri yaşanan sıkıntılar. Dünyanın başlangıcından bu yana iyi ile kötü, doğru ve yanlış bir mücadele halinde.

 Ocak ayı yeni yılın ilk ayı olması nedeniyle umutların taze olduğu bir ay. Bu ayı benim için önemli kılan birkaç husus var. Bunların bir kısmı neşelidir kısmı hüzünlü. Bugün bu yazıda sizlerle bu konuda bazı düşüncelerimi paylaşmaya çalışacağım.

2006 yılının sonlarına doğru oste çalışırken babam aradı. Babam o sırada Ankara’da bulunuyordu ve yılın son diliminde TBMM Bütçe ve Plan Komisyonu çok yoğun çalıştığından beni araması nedeniyle açıkça endişelenmiştir. Hemen telefonu açtım. Bana bir isim sordu. O isimde tanıdığım biri olmadığını söyleyince bana o dönemin İzmir Barosu Başkanı rahmetli Av. Nevzat Erdemir’i aramamı söyledi. Sayın Başkan ile konuşunca ailesini dolandıran bir kişinin bizim hakkımızda da yalan söylediği ortaya çıkmıştı.

Sayın Başkanımın o günkü sakin ve adaletli tavrını görünce kendimi ona çok yakın hissettim. Bir olumsuzlukla başlayan yakın tanışma sevgili başkanımın ömrü boyunca devam etti.

2006 ve devam eden yıllar siyasal iktidarın tüm yurtseverlerin üzerine bir kabus gibi çöktüğü bir dönemdi. Sonradan kumpas olduğu ortaya çıkan Ergenekon, Balyoz, Askeri casusluk ve benzeri birçok dava aracılığıyla emperyalist güçler ve siyasal iktidar toplumsal muhalefeti yok etme çabasına girmişti. Başkanımız Nevzat Erdemir bu dönemde İzmir Barosu Başkanlığı’nın yanı sıra kumpas davalarında yargılanan yurtseverlerin avukatlığını da yürütmekteydi. Yine aynı dönemde kendisinin ve İzmir Barosu’nun ve tüm demokrat bileşenlerin desteğiyle İzmir’de ve ülkenin dört bir yanında Cumhuriyet Mitingleri düzenleyerek vatanımıza sahip çıkmaya çalıştık. Aynı dönemde İzmir Barosu’na bir taşınmaz kazandırmış olmanın da haklı mutluluğunu halen yaşamaktayım.

İçinden geçtiğimiz dönemde ülkenin yaşadığı siyasal baskıdan kaynaklanan tüm haksızlıklara beraberce ses yükseltmeye çalıştık. Kendisi ile zaman zaman sohbet etme olanaklarımız olmuştu. Bu sohbetlerin ne kadar değerli olduğunu bugün bir kez daha anlıyorum. Bu sohbetlerde ülkenin siyasal ve sosyo-ekonomik durumu, insan hakları, avukatlık mesleğinin ve avukatların haklarının korunması gibi ağır ve sıkıntılı konuların yanında insan sevgisi, doğa ve hayvan sevgisi hakkında da konuşma olanaklarımız oldu.

Ne zaman bir öfkeye kapılsak bizleri sakinleştirirdi. Kendisinin de çok kızdığı ve hatta belki de öfkelendiği kişiler vardı. Ben sevgili başkanımın bu kişilere karşı bile ağzından herhangi bir kötü söz çıktığını hiç duymadı. Ağzından çıkan en eleştirel söz Allah var etsin olmuştu. Hiç kimseye düşmanlık beslemeden yaşayan çağdaş bir dervişti Nevzat Erdemir.

Bir 8 Ocak akşamı yine İzmir Barosu’ndaki odasında geç saatte çalışırken yaşadığı bir rahatsızlık sonucu fiziki varlığı ile aramızdan ayrıldı. O günden bu yana bir yanımız eksik.

Sevgili Başkanım iyi ki var olmuşsun, iyi ki seni tanıma ve birlikte çalışma şansına sahip olmuşum.

Bu bölümü Sevgili Başkanım Av. Nevzat Erdemir’in hayata bakışını anlatan ve zaman zaman hatırlamaktan mutlu olduğum bir dörtlüğü ile bitirmek istiyorum.

KÖTÜLÜĞE KÖTÜLÜKLE

YANIT VERMEK HUYUM DEĞİL

ZULME KARŞI DİRENİRİM

BOYUN EĞMEK HUYUM DEĞİL

HAK, HUKUKUN AŞIĞIYIM

BEN, SEN İLE BARIŞIĞIM

KİN TUTAMAM HUYUM DEĞİL

NEVZAT ERDEMİR

Ocak ayı yukarıda belirttiğim gibi başlangıçların ve bitişlerin ayı. Bundan tam 32 yıl önce kalpaksız Kuvva-i Milliyeci Uğur Mumcu’yu da bir terör saldırısı sonucu yitirdik. Korkak her gün ölür, cesur bir kere cümlesini kendine bir yol haritası edinmiş olan araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu’yu bir kez daha anıyorum. Birkaç yazı sonra bir Uğur Mumcu yazısının da yazılması gerekli hale gelmiş görünüyor.

Ocak ayı aynı zamanda doğumların olduğu da bir ay. 7 Ocak babamın, Bülent Baratalı’nın doğum günü. İyi ki doğmuşsun. Türk Ordusunun şerefli bir subayının ve Köy Enstitüsü mezunu bir öğretmenin oğlu olarak doğmuş. Çocukluk döneminde ülkenin en doğusunu görmüş, tayinler nedeniyle birçok kenti dolaşmış. Babasını çocuk sayılabilecek bir yaşta yitirmiş, annesinin desteği ile kendini yetiştirmiş, Urla’nın ilk avukatlarından olmuş, sonrasında belediye başkanlığı, il başkanlığı, milletvekilliği gibi süreçleri yaşamış. Siyasal yaşamında belki de yakından bakarken göremediğimiz bir nokta da Urla gibi görece küçük bir ilçeden çıkarak Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Sekreter Yardımcılığı gibi önemli bir pozisyona gelmesidir.

İnsanın babası hakkında yazması çok zor. Kendiniz çok yakın hissedip bunu söyleyemediğiniz insanlar vardır. Bir durumda dilinizin ucuna kadar söylemediğiniz şeyler vardır. Ama bunu bakışlardan hissedersiniz. O kişinin sizi ne kadar çok sevdiğini telefonuna sizi ‘Aslan Oğlum’ diye kaydettiğini görünce gözlerdeki yaşarma, boğazınızda kilitlenen sözler bu sevginin boyutunu anlamanıza yol açar.

Ondan sonra hayatınızda yanınızda olması gereken zamanlarda orada olamamasının nedenini daha iyi idrak edersiniz. Ancak orada olmadığı zamanlarda bile elinin ve gözünün üzerinizde olduğunu bilirsiniz.

Onunla yaşamak hem çok kolay hem çok zordur. En büyük aşkının vatan aşkı olduğunu, partisine ve kurucu lideri Mustafa Kemal’e verdiği değeri anladığınız zaman bu değerlere duyduğu aşk ve sevgi ile rekabet etmemeniz gerektiğini de anlarsınız. Disiplinli, doğruluk ve hak ve adaletten ayrılmayan, vatanına bağlı, katıksız Kemalist ve yurtsever biri olursanız Bülent Baratalı ile yaşamanız çok kolaydır. Dışarıdan görünen mesafeli yapının altında ince bir Anadolu mizahı olduğunu keşfetmek için onun dostluğunu kazanmak gereklidir.

Rahmetli yengemin yeğenime ‘inşallah dede olduğun günleri görürüz’ sözünü ben de uyarlayayım; inşallah torunlarının çocuklarının doğum günlerini beraber kutlarız. İyi varsın. İyi ki senin çocuğun olmuşsun.

Yazımıza adet olduğu üzere bir şiirle son vermeden bu mucizenin gizli kahramanının Asuman Baratalı olduğunu yazmazsak Bülent Baratalı’dan aldığımız adalet ve hakkaniyet dersinin gereğini yerine getirmemiş oluruz.

İyi ki varsınız.

Hayatta ben en çok babamı sevdim

Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk

Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek

Nasıl koşarsa ardından bir devin

O çapkın babamı ben öyle sevdim

Bilmezdi ki oturduğumuz semti

Geldi mi de gidici-hep, hep acele işi! –

Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi

Atlastan bakardım nereye gitti

Öyle öyle ezberledim gurbeti

Sevinçten uçardım hasta oldum mu

40’ı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul’a

Bir helalleşmek ister elbet, di mi, oğluyla!

Tifoyken başardım bu aşk oyununu

Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu

En son teftişine çıkana değin

Koştururken ardından o uçmaktaki devin

Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için

Açıldı nefesim, fikrim, can evim

Hayatta ben en çok babamı sevdim.

Can Yücel

Kategori :
GenelaGündemaSiyaset

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir