Adalet

Yazar :

İnsansız adalet olmaz

Adaletsiz insan olur mu?

Olur, olmaz olur mu!

Ama, olmaz olsun

Özdemir Asaf

Sevgili okurlar merhaba. Bir gelenek haline getirmeye çalıştığımız yazıya şiirle başlama alışkanlığını bu hafta çok sevdiğim bir şair olan Özdemir Asaf ile devam ettiriyoruz.

Bu hafta bir toplantıda adalet kavramı üzerine bir konuşma yaptım. Bu konuşma için yaptığım araştırmanın sonuçlarına bakınca bir köşe yazısı haline getirip sizlerle de paylaşmanın doğru olacağını düşündüm.

Umarım aşağıdaki tespitler bir yerlerde bir şeylerin değişmesine araç olur.

Adalet kavramı yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması, hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme” ve herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanı verme, doğruluk olarak tarif edilebilir.

Adaletin en önemli özellikleri kısa zamanda sonuç vermesi, kolay ulaşılabilir olması ve sonuçları ile

toplumun çoğunluğunu tatmin etmesidir.

Adalet yargı sistemi ve yargılamanın tarafları ile gerçekleşmektedir.

Ülkemizde bugün 366 adliye, her yargı merkezinde en az 4 mahkeme olduğu hesaplandığında ülke genelinde 3700’ün üzerinde mahkeme, 15300’ün üzerinde hakim ve savcı bulunmaktadır.

2020 yılı ceza mahkemelerinde görülen dava sayısı 2.800.000, hukuk mahkemelerinde görülen dava sayısı 3.600.000, idari mahkemelerde görülen dava sayısı 534.000, hakim başına düşen dava sayısı 671’dir. Bir hakimin bir duruşma gününde bir davaya ayıracağı zaman ortalama 15 dakikayı geçmemektedir.

Bir hukuk davası ortalama 2 yılda sonuçlanmakta, bu davanın istinaf ya da yargıtaydan dönme süresi 1,5 yıl ile 3 yılı bulabilmektedir. Yani en basit davanın sonuçlanarak kesinleşmesi neredeyse 4 yılı geçmektedir.

Yargılama süreci en basit olan kira tahliye davalarının sonuçlanarak tahliyenin sağlanması bile istinaf süreci ile en erken 2-3 yıl arasında tamamlanabilmektedir.

Zorunlu arabuluculuk ve uzlaşmaya tabi konularda bu sürelere en az 3-4 ay eklemek mecburiyeti doğmaktadır.

Ceza davalarında bu süreler neredeyse yarı yarıya uzamaktadır.

Tüm bu uzun ve sancılı yargılama süreci mevcut siyasal iktidarın kendi düzenini kurma gayretleri sonucu zorunlu arabuluculuk ve uzlaşma gibi yargı sürecinin başlamasından önce takip edilmesi gereken hukuki müesseselerin de yaşamımıza girmesine neden olmuştur. Kira, ticaret hukuku, iş davaları gibi alanlarda zorunlu hale gelen arabuluculuk sistemine siyasal iktidar tarafından aile davaları da eklenerek iyiden iyiye kadı hukuku yerleştirmeye çalışılmaktadır.

Bir marifetmiş gibi her ile en az bir üniversite açılmıştır. Ülke geneli ve Kıbrıs’ta eğitim veren 84 hukuk fakültesi yıllık yaklaşık 20.000 mezun vermektedir. Bu mezunların bir kısmı hakim ve savcılık eğitimi almakta, 5 yıl avukatlık yapanlar bir sınav ile hakimliğe geçiş yapabilmektedir.

Ülkemizdeki temel eğitimin sorunları lise ve üniversitede artarak devam etmektedir. Nitelikli eğitim verilmeyen üniversitelerden nitelikli öğrencilerin yetişmesi ve nitelikli hakim-savcı ve avukat yetişmesi olanaklı değildir. Ciddi miktarda hakim-savcı açığı vardır. 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişimi sonrasında ciddi miktarda hakim-savcı da meslekten ihraç edilmiştir.

Mahkemelerce verilen kararlarda standart bulunmamaktadır. Aynı yargı yerinde bulunan aynı mahkemenin iki hakiminin aynı konuda farklı kararlar verdiğini görmekteyiz. Yargı makamları arasında farklı saiklerle çelişkiler ortaya çıkmaktadır.

Yakın zamanda yaşadığımız Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının kesin bağlayıcılığına rağmen yerel mahkemelerce uygulanmaması, tutuklulukta geçen sürenin uzun olması(314 gün),tutuklamanın bir tedbirden cezalandırma yöntemine dönüşmesi, ceza evlerinin ıslah fonksiyonunun göz ardı edilmesi, ceza evlerinin adeta suç okuluna dönüşmesi, 3 yıl ve altı infaz süresi bulunan mahkumun sadece 1 gün ceza evinde yatarak denetimli serbestlikle dışarı bırakılması sistemin aksayan yönlerinin en önemlileridir. 25 yıl hapis cezası alan bir hükümlünün infaz süresi 11 yıl 6 aya kadar düşebilmektedir.5 yıl hapis cezası almış olan bir hükümlü ise 1 yıl 6 ay ceza evinde aldıktan sonra aramıza katılabilmektedir.

Kısaca hükmedilen cezanın neredeyse 1/3’ünün ceza evinde geçiren hükümlü toplumsal hayata katılabilmektedir.

Ülkedeki cezaevlerinin toplam kapasitesi 295328, mevcut tutuklu ve hükümlü sayısı 342.526’dır. Bu rakam mevcut iktidarın cezaevi yapmakla övünmesinin gerçekleri yansıtmadığının en açık örneğidir.

Mevcut iktidar adliye binası yaparak adaletin gerçekleştiği önermesi doğru bir önerme değildir. Çözüm olarak öncelikle tüm eğitim sisteminin çağın gereklerine göre yeniden düzenlenmesi, ilk öğretim 2. Sınıftan itibaren yaşa uygun olarak temel hukuk kavramlarının ve insan haklarının zorunlu ders haline getirilmesi, öğrencilerin anadilimiz Türkçe’de kendini ifade etme yeteneklerinin kazandırılarak geliştirilmesi, temel haklar ve insan hakları kavramlarının toplumun her ferdi tarafından özümsenmesinin sağlanması, eğitim sisteminin en alt kademeden en üste kalitesinin artması ile nitelikli öğrenci, öğretmen, öğretim üyesi ve üniversite öğrencisinin yetiştirilmesi, eğitime yeterli bilimsel araştırma yaparak kendisini geliştirecek bütçe sağlanması, üniversitelerde yeterli öğretim üyesi yetiştirilmesi, milli eğitim ve adalet bakanlıklarının bütçeden aldıkları payların artırılması, mahkeme kararlarına kesin ve şartsız uyulması ve benzeri öneriler sunulabilir.

Etiketler :
· ·
Kategori :
GenelaGündemaSiyaset

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir